Avrupa Birliği Akdeniz’e gömülecek

Aralık ayında mülteci sorununun Avrupa için katlanarak artacağını söylemiştik. Yılın ilk ayında ise, 244 mültecinin Avrupa’ya geçişi ölümle sonuçlandı. Bu, en fazla ölümün yaşandığı Ocak ayı aynı zamanda. Yine sadece Ocak ayında Avrupa’ya ulaşan mülteci sayısı 55 bin 518 oldu. 2016 yılı mültecilerle ilgili yeni rekorlara gebe.

Aylan Kürdi’nin kıyıya vurmuş cansız bedeninin fotoğrafa yansıması üzerine mülteci alımına ilişkin birbiri ardına açıklama yapan Avrupa Birliği (AB) liderleri, Aylan Kurdi’den sonra onlarca bebeğin ölmesine rağmen artık mültecilerin feribotlarla Türkiye gönderilmesini tartışıyorlar. Bu sorunu ciddi şekilde masaya yatıran AB liderleri, Mart ve Nisan aylarında Avrupa’da bulunan Suriyeli mültecilerin çoğunu Türkiye’ye feribotlarla getirilmesini planlıyor. Plan uyarınca AB üyesi ülkeler yılda 150-200 bin dolayında sığınmacıyı alma taahhüdünde bulunuyor. Türkiye ise birkaç birkaç milyar avro karşılığında mültecileri almaya hazır. Bir milyondan fazla mültecinin zaten 2 buçuk milyondan fazla Suriyeli barındıran Türkiye’ye gönderilmesi… İşte AB’nin mülteci sorununu çözmek için geliştirdiği “dâhiyane” plan bu!

Filler tepişirken mülteciler eziliyor

Her iki taraf (AB ve Türkiye) soruna hukuki bir çerçeve kazandırmak yerine bunu bir siyasi koz olarak kullanmayı seçti. AB, geri kabul anlaşmasını imzalayan Türkiye’deki her türlü hukuksuzluğu, insan hakları ihlallerini ve otoriterleşme eğilimlerini -büyük ölçüde- görmezden geleceğini -gizli kapaklı da olsa- taahhüt ederken, Türkiye de AB fonundan alacağı 3-5 milyar avroluk sus payının peşinde AB’den gelecek mültecilerle beraber tüm bu siyasi kaos ortamında AB’nin açacağı yeni fasılları bekliyor. Ayrıca bu yılın Ekim ayından itibaren “yükümlülüklerini” yerine getiren Türkiye’nin AB’ye vizesiz geçiş hakkı, verilen sözler arasında. Ocak ayındaki Davutoğlu ve Merkel görüşmesi öncesinde aralarında Türklerin de bulunduğu birçok Alman sanatçı ve aydın tarafından Merkel’e Türkiye’deki hak ihlallerini gündeme getirmesi konusunda çağrı yapsa da Merkel bu konuda sus pus.

AB 2011 yılından bugüne Türkiye’ye toplamda 4 milyar avroya yakın para yardımı yaptı. Bu para yardımı mültecilerin yaşam koşullarını iyileştirmedi. Çoğu yeni kamp alanları yapımında ve bu kampların bakımı ve altyapısında kullanıldı. Fakat Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin %90’ı kamplarda yaşamıyor. Daha 3 hafta önce Ankara’nın göbeğinde bir Suriyeli bebek donarak öldü. 2 buçuk milyon mültecinin 700 binden fazlası çocuk. Bu çocuklar, geçimlerini emek güçlerini çok ucuza satarak sağlamaya çalışmaktan başka çıkış yolu görmüyorlar.

Türkiye’nin Suriyeli çocuk işçileri

İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı’nın Ocak ayında Suriyeli çocuk işçiler raporu vahametin boyutunu gösteriyor. Rapora göre çocuklar en çok tekstil fabrikalarında, kuru meyve fabrikalarında, ayakkabı imalat atölyelerinde, araba tamirhanelerinde ve mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılırken bir kısmı da sokaklarda kâğıt mendil, su veya hurma satarak geçimini sağlıyor. Ortalama ayda 600 lira karşılığında 60 saatten fazla çalışan çocuklar, özellikle dul kadınların olduğu ailelerde tek geçim kaynağı.
Sorun sadece ucuz çalışma değil kötü çalışma koşulları ve istismar da büyük sorun teşkil ediyor. Hiçbir güvenceye sahip olmayan çocuklar ücretlerine yapılan kabul edilemez kesintilere karşı hiçbir şey yapamıyorlar. Türkiye’nin Suriyelilere verdiği çalışma izni kaçak çalışmayı azaltacak olsa da sömürünün resmileşmesi dışında bir işe yaramayacak. Dolayısıyla, mülteciler Türkiye’de modern kölelere dönüşüyor. Şu seçenekler arasında seçim yapmaya zorlanıyorlar: Suriye’de evlerini bombalayan mafyatik rejime karşı çarpışırken ölmek, Türkiye’de ağır çalışma koşullarında çalışırken ölmek, Avrupa’ya giderken ölmek…

Mülteciler AB’nin yumuşak karnı

Mülteci sorunu, 2008 krizi sonrası zaten politik istikrarsızlık yaşayan Avrupa’daki Bonapartistleşme eğilimini hızlandırıyor. Mülteci akınının yarattığı sosyal sorun, artan maliyetler, sağ hükümetlerin güçlenmesiyle sorunu daha da içinde çıkılmaz bir hale getiriyor. AB’nin Türkiye’ye verdiği taahhütlere kendisi bile inanmazken iki taraf da bunun iğrenç bir çıkar ilişkisi olduğunun farkında. Atılan adımların hiçbiri sorunu çözmeye yetmeyecek.

Mültecilerin taşıdığı politik potansiyel çok yüksek. Önlerindeki en büyük engel, onları belirli siyasal ve iktisadi talepler doğrultusunda yönlendirecek ve aralarındaki koordinasyonu sağlayacak politik örgüt yoksunluğu. Bu politik potansiyelin en fazla farkında olan ise Avrupa emperyalizminin başat ülkesi Almanya. Tabiri caiz ise mültecilerin yaratacağı toplumsal sorunlardan ödü kopuyor. Öyle ki mültecilerin geri gönderilmesi konusunda krizde olmasına rağmen kesenin ağzını açmaktan çekinmiyor. Üstelik sorunun “çözümü” için AB’nin bugüne kadar dünyaya pazarladığı tüm “değerleri” hasıraltı etmeye hazır. Yunanistan’ın ekonomik kriz sürecinde AB’de kalması için her şeyi yapan Almanya, mülteci sorunuyla birlikte Yunanistan’ı Schengen’den çıkarmayı düşünmeye başladı. Hatta birlik içinde Schengen’nin askıya alınması gündemde.

5-6 yıldır ekonomik ve siyasi krizle çalkalanan Avrupa ülkeleri kriz derinleştikçe daha fazla Alman hegemonyası altına girerken mültecilerin akın akın gelişiyle hiçbir toplumsal sorunu çözemez hale geliyorlar. Bu kargaşa içinde mültecilerin taşıdığı rolü sınıf mücadelesi içine taşıyıp taşıyamamak, kesintilerle boğuşan Avrupa işçi sınıfının geleceği için hiç olmadığı kadar kilit önemde.

Yorumlar kapalıdır.