Göçmenler: Her biri bir hayat

المَرءُ عدوُّ ما جَهِلَ

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de göçmen düşmanlığı her geçen gün artıyor. Ne kadar iyi yaşadıkları, aldıkları devasa sosyal yardımlar, ekonomik krizdeki payları, “yerli” emekçilerin hayatlarında ne gibi felaketlere yol açtıkları gibi söylemlerle bu düşmanlık pekiştiriliyor. Sistemin yoksulluk-yoksunluk kılıfı olarak göçmenlerin işaret edilmesine açtığı alanı siyasetçiler ustalıkla kullanıyor. Seçim dönemi maruz kaldığımız göçmen düşmanı propaganda, yerini çoktan sınırdışı uygulamalarının hızlanmasına bıraktı. Konuya ilişkin istatistiki veriler sunmak, genel geçer “doğru”lardan söz etmek, birtakım sloganlara sıkışmak ne göçmen düşmanlığını kırıcı bir etki ne de göçmenlerin hayatlarında olumlu bir değişim yaratıyor. Somut talepler etrafında bir örgütlenme şart. Fakat bu yazının iddiası çok daha mütevazı. “Göçmenler” diye belirsiz bir toplamdan değil; mahalledeki Suriyeli çocuklardan, Ayşe’den* ve diğer kadınlardan söz etmek istiyorum biraz. Çünkü yazının en başına iliştirdiğimiz Arap atasözü şöyle söylüyor: “İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır.”

Göçmenlerin, özellikle de Suriyeli göçmenlerin yoğun yaşadığı bir bölgede çalışıyorum. Mahalleye girdiğiniz anda sizi “turist rehberliği” yapan göçmen çocuklar karşılıyor. Çoğu Türkiye’de doğmuş, okul çağına gelmiş çocuklar ve azımsanmayacak bir kısmının geçici koruma belgesi dahi yok; dolayısıyla okula da gidemiyorlar. Çalıştığım kurumda göçmenlere yönelik Türkçe ve okuma-yazma kursları veriliyor. Sözünü ettiğim çocuklar herhangi bir kayıtları olmadığı için bu kurslardan da faydalanamıyorlar. Zaten çoğu herhangi bir programa düzenli olarak katılabilecek bir hayata sahip değil. Mesailerinden artakalan zamanda binamızın girişinde duran, tuşlarının yarısı bozuk piyanoyu çalmaya geliyor bazısı.

Türkçe ve okuma-yazma kurslarına gelenler ise ağırlıklı olarak genç kadınlar. Bu kadınların eşleri Türkiye’ye gelir gelmez toplumsal yaşama bir şekilde katılmış, çoğunlukla iş yaşamı vasıtasıyla, yani zorunluluktan. Kadınlar ne yazık ki o kadar da “şanslı” değil. Kimi Türkiye’ye geldikten 10 sene sonra Türkçe öğrenmeye başlamış. İçlerinde Ayşe gibi Türkçesi çok iyi olan, yalnızca sertifika almak için kursa gelenler de var fakat çok çok az. Yıllardır Türkiye’de yaşayan ve ilk kez evinden çıkıp sosyal hayata karışan kadınların ağırlıkta olduğunu söylemek mümkün. Çoğu evinden, mahallesinden uzaklaşmaktan çekiniyor.

Ayşe 32 yaşında, Suriyeli genç bir kadın. Savaştan önce Halep’te yaşıyormuş. O dönem birlikte olduğu sevgilisi ile üniversiteyi bitirir bitirmez soluğu Türkiye’de almış, burada evlenmişler. Durumu şöyle anlatıyor: “Eşim askere gitmek zorundaydı. Ya askere gidecek ya da ‘asker’ olacak. Ya kardeş vuracaksın ya kardeş seni vuracak yani…” Savaşın sebebini, taraflarını anlamakta güçlük yaşadıklarından; herhangi bir tarafa dahil olmak istemediklerinden bahsediyor.

10 senedir burada yaşıyor. Ailesi Halep’te kalmış. Halep Esad kontrolünde olduğu için şehre girişin kolay olmadığını, Türkiye’ye geldiği günden beri ailesini göremediğini söylüyor. 6 ve 8 yaşlarında iki kızı var, Türkiye’de doğmuşlar. Aslında Suriye’yi özlüyor ve dönmek istiyor; ancak çocuklarının adapte olamamasından korkuyor. Öte yandan Halep’te durum hiç de parlak değil. Ailesi ile düzenli olarak haberleşiyor. Şehirde hâlâ elektrik olmadığından, ancak günde bir iki saat elektrik verildiğinden ve bunun da gece vakti herkes uyurken gerçekleştiğinden söz ediyor. Kadınlar çamaşır yıkamak, evi süpürmek gibi işler için gece yarısı uyanıyor. Kışın ısınmak için yakıt ya bulunamıyor ya da çok pahalı. Ekmeğe erişmek bile mesele, karne sistemine benzer bir sistemleri var. Zira ekmek fırınları da un, yağ ve mazota erişmekte zorluk yaşıyor. Ayşe, Suriye’de kalan hemen herkesin başka ülkelerden para gönderen yakınları olduğunu, başka türlü yaşam sürmenin çok zor olduğunu anlatıyor.

Ayşe ve ailesinin koşulları Türkiye’de de pek parlak değil. Kendisi Biyokimya, eşi ise İngilizce Edebiyat mezunu. Eşi bir tekstil atölyesinde çalışıyor; Ayşe çocuklara bakıyor, ev işleri ile ilgileniyor. Suriye’deki evlerinin genişliğinden, ferahlığından bahsederken biraz buruk. Şimdi bir oda bir salon bir evde, evden çıkarılma tedirginliği ile yaşıyorlar.

İki yıldır Türkiye’de yaşayan bir başka kadınla daha konuşuyoruz. Sohbet, telefonundaki çeviri uygulaması vasıtasıyla gerçekleşebiliyor. Konuştuklarımızı yazmak istediğimi söylediğimde önce daha fazla şey anlatmak istediğini, sonrasında ise yazmamı istemediğini söylüyor. “Suriye’ye döndüğümde istihbarat tarafından sorgulanırsam…” diye bir mesaj atıyor.

Kursa gelen bir başka kadın, bir göz evinin duvarındaki küfü gösteriyor cep telefonundan. Harap haldeki bu ev için inanılmaz bir kira zammı isteniyor, “Veremiyorsan çık” diyor ev sahibi.

12-13 yaşlarında iki kız var, geçenlerde okuldaki arkadaşlarıyla aralarının nasıl olduğunu sordum. “Arkadaş?” diye güldüler. Dünyanın herhangi bir köşesinde güven içerisinde yaşamak her insanın hakkıdır da; hadi bunu bir yana bırakarak düşünelim. Sağlam gerekçelere sahip olmayan hangi insan bu muameleyi gördüğü bir yerde yaşamak ister ki?

Türkçe eğitmenimiz farklı zamanlarda farklı öğrencilerinden şu soruyu işittiğini anlatıyor: “Benim yüzümde anormal bir şey mi var?” Kimi otobüste küfür kıyamet saldırıya uğramış, kimi sürekli GBT’ye takılıyor…

Suriye iç savaşının başlangıcı üzerinden 12 yıl geçti. Halen milyonlarca insan Türkiye’de ve başka ülkelerde göçmen durumunda. Mahalledeki çocuklar, Ayşe, kursa gelen diğer kadınlar bu toplamın yalnızca birer parçası; göçmenlerin de etten kemikten insanlar olduğunu anlamak için birer vesile. Halleri ortadayken, birileri çıkıp kolaylıkla “dönsünler” diyebiliyor. Doğup büyüdükleri yerden özlemle bahseden bu insanlar için dönmek maalesef o kadar kolay değil. Suriye’deki yaşam koşullarını bir yana bıraksak, hâlâ can güvenliklerinden endişe etmelerini es geçemiyoruz. Geri dönmek isteyenler için uygun koşulların oluşturulmasını, kalmak isteyenler için eşit bir yaşamın örülmesini sağlamak; bu eksende bir politik mücadele hattı örmek ise bizlerin sorumluluğu.

*Ayşe ismi mahlas olarak kullanılmıştır.

Yorumlar kapalıdır.