Zırhlı Tren Sosyalist Gençlik Gazetesi, ülke genelinde göçmenlere karşı gerçekleştirilen ırkçı saldırıların ardından 6 Temmuz tarihinde “Tırmandırılan göçmen düşmanlığı karşısında nasıl bir politika izlenmeli?” isimli bir etkinlik düzenledi. Göçmen ve Türkiyeli gençlerin buluştuğu etkinlik kısa bir sunumla başladı.
Sunuma, Antalya’da ırkçı bir saldırı sonucu katledilen Ahmet Handan El Naif anılarak başlandı. Ardından Marksist literatürün kapitalist üretim biçimi ve göçmenlik arasındaki ilişki tahlili irdelendi. Bu tahlile göre küresel ölçekte örgütlenen kapitalizm bir yandan göçmen işçileri ucuz emek gücü olarak kullanırken diğer yandan işçi sınıfı içerisinde bir “yerli-göçmen” ayrılığı yaratarak sınıfı bölmeyi amaçlıyor. Bu genel tahlilin ardından kapitalizmin emperyalist aşamasında yıkıcı güçlerin gelişimi sonucu gerçekleşen savaşlardan ve bu savaşların sebep olduğu kitlesel göçlerden bahseden konuşmacı, bu tip göçlere örnek olarak Suriye, Filistin ve Sudan’ı gösterdi.
Ardından konu Suriyeli göçmenlere geldi. Bu bağlamda Suriye devriminin emperyalist devletlerin müdahalesi sonucundan başarısızlığa uğramasıyla Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Suriyeli göçmenlerin rejim tarafından nasıl kullanıldığına değinildi. Türkiye rejiminin mültecileri korur gibi görünmesine rağmen bunun sadece bir görüntü olduğunu vurgulayan konuşmacı, Suriyeli emekçilerin ne kadar ağır sömürü koşulları altında yaşamak zorunda bırakıldıklarını ve ne kadar yoğun baskılara maruz kaldıklarını derinlemesine anlattı.
Sıra düzen muhalefetinin Suriyeli göçmenlere bakışına geldiğinde ise rejimin göçmenlere bakışı ile muhalefetin bakışı arasında büyük fark olmadığının altı çizildi. Rejimin kendi safına çekemediği kitlelere yaşadıkları bütün sorunların kaynağının göçmenler olduğunu salık veren düzen muhalefeti, bir yandan bu şoven söylem ile sınıfı bölerek rejime karşı ciddi bir muhalefetin örgütlenmesini önlerken diğer yandan da göçmenlerin ucuz emek gücü olarak sömürüsünü garanti altına almış oluyor.
Esadcı solun göçmen meselesine bakışını da özetleyen konuşmacı, Türkiye sol hareketinin büyük kısmının Suriye devrimine bakışını ele aldı. Türkiye solunun büyük kısmı, 2011 yılında gerçekleşen devrimi emperyalizmin Esad’a karşı gerçekleştirdiği bir komplo olarak okudu ve bu bağlamda (açık ya da örtük) Esad’ı desteklediler. Konuşmacı, bu Esadcı refleksin arkasında mevzubahis partilerin Stalinist geleneklerinden dolayı, işçi sınıfının (özellikle Arap işçi sınıfının) bağımsız seferberliklerine inanmamasının yattığını vurguladı. Türkiye solunun göçmenlere bakışının mensubu oldukları ezen ulus devletinden farklı olmadığını, onları “yabancı” olarak gördüklerini belirten konuşmacı; solun bu bölümünün Suriyelilerin sendikal haklarından hiç bahsetmediğinin altını çizdi. Son olarak solun “Esad’la anlaşma” projesine değinen konuşmacı, bu çizgiyi savunanlara kendi diktatörleri Erdoğan’la anlaşmalarını salık verdi.
Son olarak konuşmacı Zırhlı Tren’in Suriyeli göçmenlere bakışını dile getirdi. Buna göre Zırhlı Tren’in temel tezi, göçmen emekçilerin de Türk ve Kürt emekçiler gibi Türkiye işçi sınıfının bir parçası olduğuydu. Bu işçi sınıfının ancak birleşik bir mücadele ile taleplerine ulaşabileceğini, bu birleşik mücadelenin önündeki en büyük engelin şovenizm olduğunu belirten konuşmacı; birleşik mücadelenin aracı olarak sendikaları, yerli ve göçmen işçilerin birlikte örgütlendiği sendikaları gösterdi.
Etkinliğin ikinci yarısında göçmen katılımcılar, göçmenlerin günlük hayatta karşılaştıkları sorunlardan ve olası çözüm önerilerinden bahsettiler. Güncel ırkçı saldırıların ardından korku içerisinde yaşadıklarını, sokakta üzerinde Arapça yazı yazan eşyalarını bile taşıyamadıklarını, telefonlarındaki Arapça yazıları mümkün olduğunca göstermemeye çalıştıklarını söylediler. Son saldırılardan önce bile günlük hayatları içerisinde sürekli nefret söylemlerine, sözlü tacizlere ve hatta fiziksel müdahalelere maruz kaldıklarını; mevcut durumda ise tüm bu durumların katbekat arttığını dile getirdiler.
Bu sırada söz alan başka bir göçmen katılımcı, gerçekleşen şoven saldırıların yoğun bir medya propagandasının sonucu oluğunu dile getirdi. Memleketinde de benzer propagandalara maruz kaldığını, göçmen düşmanlığı yapan yerlilerin büyük bir kısmının illa kötü insanlar olmadıklarını belirtti. Bu propagandalara karşı mücadele etmek için bizim de medyada varlık göstermemiz, karşıt propaganda araçlarını kullanmamız ve de en önemlisi göçmen düşmanlığına karşı mücadele etmekten korkmamamız gerektiğini belirtti. Mevcut saldırılara karşı yalnız bırakılmış göçmenlerin yanında olmamız gerektiğini, Türkiyeli emekçilerin bu saldırılara karşı en önemli kalkan olduklarını bizlere hatırlattı.
Devamında göçmen katılımcılar yaşadıkları yasal sorunlardan bahsettiler. Güvencesiz ve düşük ücretli çalışma koşullarının yanında seyahat özgürlüklerinin de olmadığını belirttiler. Kayıtlı olduğu il dışında “yakalanan” göçmenlerin sınır dışı edilme merkezlerine gönderildiklerinden bahseden katılımcılar barınma sorunlarına da değindiler. Göçmenlerin ikamet izni almalarının mümkün olmadığı “kapalı mahallelerden” bahseden katılımcılar bunun yanı sıra genel olarak ikamet izni almanın ne kadar zor olduğuna, öğrenci vizesi işlemlerinin bile zorluğuna ve Göç İdaresi’nde maruz kaldıkları kötü muamelelere değindiler. Etkinliğe katılamayan iki göçmenin mektuplarının okunmasının ardından etkinlik sona erdi.
Yorumlar kapalıdır.