Can Atalay’ın tutukluluğu: bir hukuk faciası

Halkın oylarıyla Hatay milletvekili seçilmesinin üzerinden yaklaşık üç ay geçmesine rağmen Can Atalay hâlâ tutuklu. Seçim sırasında da halihazırda cezaevinde bulunan Atalay, seçildikten sonra görevini yerine getirmesi için tahliye edilmedi. Böylelikle, özellikle son 10 yıldır giderek artan Anayasa ihlallerine yeni bir tanesi daha eklenmiş oldu. Anayasaya uygun şekilde milletvekili seçilen bir vatandaş, görevini yerine getirmekten haksız yere alıkonulmakta.

Süreci hatırlamakta fayda var: Gezi gibi toplumsal mücadelenin sembol olaylarına ilişkin davaların avukatı olarak bilinen Can Atalay, bu davaların bizzat sanığı yapılmış ve iki davadan beraat ettikten sonra 25 Nisan 2022’de “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla yargılandığı başka bir davada 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Ancak Can Atalay hakkındaki mahkûmiyet kararı seçim sürecinde henüz kesinleşmemişti. Hâlâ da kesinleşmedi. Dolayısıyla Atalay hukuken hâlâ sanık ve masumiyet karinesi olarak anılan evrensel hukuk ilkesinin koruması altında.

Böyle olmasaydı Atalay’ın milletvekili seçilmesi zaten mümkün olmazdı; çünkü Anayasanın 76. maddesinde taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanların milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmadığı düzenleniyor.

Oysa bilindiği üzere tıpkı diğer milletvekili adayları gibi Atalay da Yüksek Seçim Kurulu’na adaylık başvurusunda bulundu ve Türkiye’de seçim sürecinin en üst merci olan bu kurul, Atalay’ın milletvekili seçilmesi önünde herhangi bir hukuki engelin olmadığını tespit etti. Böylelikle Atalay aday listelerinde yer aldı ve 14 Mayıs günü düzenlenen 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri’nde Türkiye İşçi Partisi’nden birinci sıradan Hatay milletvekili seçildi. Ardından seçim sonuçları kesinleştikten sonra 25 Mayıs’ta milletvekili mazbatası, Atalay’ın avukatları aracılığıyla usulüne uygun olarak alındı. Böylece Atalay milletvekili sıfatını kazandı.

Anayasanın 83. maddesinin ikinci fıkrası çok açık: “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.”

Dolayısıyla milletvekili seçilen kimse, yasama dokunulmazlığından yararlanır. Bunun doğal sonucu olarak halihazırda tutuklu bulunan milletvekili derhal tahliye edilir.

Buna rağmen, seçimlerden sonra devlet organları Anayasanın gereğini yerine getirmekten kaçındı. Önce Adalet Bakanı, Atalay’ın durumunun Anayasanın 14. maddesinde düzenlenen temel hak ve özgürlükleri kötüye kullanma yasağı kapsamında kaldığını ve yasama dokunulmazlığının istisnasını oluşturduğunu söyleyerek Atalay’ın tahliye edilmeyeceğinin ilk işaretini verdi. Ardından 13 Temmuz’da Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tahliye talebini Anayasanın 14. maddesini gerekçe göstererek reddetti. 18 Temmuz’da ise bu karara yapılan itiraz, bu kez Yargıtay 4. Ceza Dairesince reddedildi. Böylelikle iktidar cenahından gelen, Atalay’ın tahliye edilmeyeceği yönündeki beyanlar, yargı tarafından da tasdik edilmiş oldu.

Anayasanın 14. maddesinin yasama dokunulmazlığının istisnası olarak ileri sürülmesi yeni bir şey değil. Özellikle son dönemde, muhalif milletvekillerinin yasama dokunulmazlığından yararlanmaması için bu madde bir süredir ileri sürülüyordu. İlk derece mahkemeleri ile Yargıtay’ın birçok kararında milletvekili seçilen kişinin tutukluluğunun devam etmesi ya da hakkındaki yargılamanın devam etmesi gibi yasama dokunulmazlığını ihlal eden uygulamalar meşrulaştırılmaya çalışılıyordu.

Peki, neydi bu meşhur 14. madde?.. “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”

Oysa bizzat Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 14. maddesinin yasama dokunulmazlığının istisnası olarak değerlendirilemeyeceğini karar altına almıştı. Yakın geçmişteki Gergerlioğlu kararında Mahkeme şöyle diyordu: “Anayasanın 14. maddesinin genel ifadeler taşıyan metninden hareketle Anayasanın 83. maddesinin ikinci fıkrasında var olan ‘Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresinin yargı organlarınca belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayacak anlamlı bir şekilde yorumlanması mümkün görünmemektedir.” (§ 95) Görüldüğü gibi, Anayasada belirtilen 14. maddeye öngörülebilir bir yorum getirmek mümkün olmadığı için, bu madde yasama dokunulmazlığını istisnası olarak uygulanamaz. Hiç kimse 14. madde gerekçe gösterilerek yasama dokunulmazlığı kapsamı dışında bırakılamaz.

Böylelikle bizzat Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin dayatmaya çalıştığı Anayasaya aykırı yorumu reddetmiş oluyordu. Hükümet açıklamaları ile yargı kararlarında belirtilen savların hiçbir geçerliliği yok. Son tahlilde Anayasanın yorumu Anayasa Mahkemesinin görevidir. Dolayısıyla Can Atalay seçilmiş meşru milletvekilidir ve Anayasaya aykırı olarak tutuklu bulunmaktadır. Can Atalay’ın en kısa sürede tahliye edilip görevine başlaması Anayasanın gereğidir.

Yorumlar kapalıdır.