İklim krizi, El Niño ve Eyyam-ı Bahur üçgeni arasında
Gazetemiz Nisan’da iklim krizi, seller, deprem, kuraklık vb. hakkında çok sayıda yazı yazmışlığım var. Ancak sıcak havalarla ilgili olarak en son 2017 yılında yine Temmuz ayında “Pompeii’nin son günleri: Daha da sıcak olacak!” başlıklı bir yazı yazmışım. Bu yazının yazılmasının sebebi o dönemde Türkiye’nin ait olduğu iklim kuşağı içerisinde en sıcak ülke haline gelmiş olmasıydı. Buradan hareketle Türkiye’nin ne kadar kötü yönetildiğini vurgulayıp, yaratılan ekolojik yıkımların da etkisi ile sıcakların ne denli büyük bir tehlike haline geldiğini anlatarak tüm çözümlerin ancak emekten yana olabileceğini ve emek güçlerinin içerisinden çıkabileceğini söylemiştim.
Aradan altı yıl geçti ve yalnızca Türkiye değil, tüm dünya daha da sıcak oldu. 2023 Temmuz’u art arda ortalama değerlerde kayıt altına alınmış dünyanın en sıcak günleri rekorlarını kırarken, en sıcak haftasını da yaşattı. 2023 Temmuz’u gelmiş geçmiş en sıcak temmuz olma yolunda oldukça iddialı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından henüz resmiyete dökülmemiş olsa da 26 Temmuz’da yaşanan aşırı sıcaklıkların İstanbul ve Trakya’da kimi rekorları kırmış olabileceği düşünülüyor. Ülke genelindeki en yüksek sıcaklığı (49 derece) gören Cizre’nin rekoru henüz kırılamamış olsa da bu rekorun kırılması ihtimali de belirmiş durumda.
Türkiye sıcaklardan kavrulurken dünyada durum daha da kötü. Florida’da 24 Temmuz’da okyanus suyu sıcaklığının 38,38 derece olarak ölçüldüğü belirtildi. Okyanus sıcaklıklarındaki yükselişin çok sayıda olumsuz sonucu var. Sıcaklık, okyanus akıntılarına etki ettiği gibi sucul canlıların ve özellikle de planktonların dengeli yaşamlarını da bozabiliyor. Öte yandan denizler geç ısınıp geç soğuduğu için, havaların soğuması ile beraber sıcak okyanus-soğuk hava dengesizliğinden ötürü dolu-fırtına gibi aşırı hava olaylarının yaşanmasına da sebep olabiliyor. Kaldı ki temmuz ayında İspanya, Yunanistan ve İtalya’da yüksek sıcaklıkların olduğu günlerde Hırvatistan ve Sırbistan’da büyük zararlar veren dolu fırtınaları yaşanmaktaydı.
Aslında henüz atlattığımız sıcak hava dalgası, dünyada daha önce de belirli periyotlarla görülüp yaşanan bir ilkim olayına da denk düşüyordu. Temmuz ayında El Niño denen sıcak okyanus suyu akıntılarından kaynaklanan bir tür bunaltıcı sıcaklar mevsimine girmiştik. Ancak doğal bir döngü olan sıcak okyanus suyu akıntılarından açığa çıkan bu sıcak hava dalgasının iklim krizi sebebiyle daha vahim sonuçlar doğurduğunu anlamış bunuyoruz. Ayrıca bir kötü haberimiz daha var, Türkiye’de yaşayanlar olarak dünya El Niño sezonunun sonuna gelmişken, şimdi ikinci bir sıcak hava dalgasının arifesindeyiz. Eyyam-ı Bahur denen çöl sıcakları Türkiye’ye yaklaştı. 2 Ağustos günü bu sıcakların içerisine gireceğiz.
İçinden geçtiğimiz sıcak hava dalgalarına dair ilk incelemeleri içeren çalışmalar yayımlanmaya başladı. Çalışmaların sonuçları bundan sonrası için “daha da sıcak olacak” demeyi sürdürmemize el veriyor. Imperial Collage London’ın Grantham Ensitüsü – İklim Değişikliği ve Çevre Bölümü’nün 25 Temmuz’da yayımladığı bilimsel raporu sonuçların ilk değerlendirmelerini içeriyor. Kuzey Amerika, Avrupa ve Çin’de görünen aşırı sıcakların büyük ölçüde iklim değişikliğinden kaynaklandığını ifade edip can alıcı kimi hususlara parmak basıyor. Her şeyden önce benzer sıcak hava dalgalarının bir sonucu olarak daha öncesinde yapılmış çalışmalardan açığa çıkan sonuçlarla kıyaslandığında, ölçülen sıcaklıkların, sıcak hava dalgalarının yaratacağı sonuçlardan Güney Avrupa’da 2,5 °C, Kuzey Amerika’da 2 °C, Çin’de ise 1 °C daha yüksek olduğunu gösteriyor. Yani küresel iklim krizi olmasaydı bizi de kapsayan bu bahsettiğimiz bölgelerde ortalama sıcaklıklar 1 ila 2,5 derece kadar daha düşük olabilirdi.
Aynı rapora göre sorun, sıcaklık değerlerindeki artış ile sınırlı olmanın da ötesine geçiyor, sıcak hava dalgalarının döngü sıklığında da bir değişiklik tespit ediliyor. Rapor, 2023 Temmuz’unda Çin’de yaşanan bunaltıcı sıcakların 250 yılda bir kez görülmesi ve bu dalganın Avrupa, ABD ve Meksika’daki bunaltıcı sıcaklarla şu anda eşleşmesinin imkânsız olması gerektiğini söylerken içinde bulunduğumuz tablo ile karşı karşıya kaldığımızı ifade ediyor. Sıcak hava dalgalarının görülmesinde yaşanan sıklığın artacağı ve eşleşmelerin de sıklaşacağı söylenirken bu durumun fosil yakıt kullanımı ile doğrudan bir bağının olduğu güçlü şekilde vurgulanıyor.
Sonuç olarak daha da sıcak dönemlere doğru bir adım atmış bulunuyoruz. İklim krizinin sonuçları ise ona sebep olan ultra zenginleri değil de, en yoksullardan başlayarak iklim krizinin hiçbir avantajını yaşamayan işçi emekçileri vurmaya devam edecek.
İklim krizine karşı gezegeni ve işçi emekçileri korumak için derhal iklim acil durumu ilan edilmeli ve yüksek karbon salımı yapan tüm sektörler fosil yakıt kullanımını sonlandırmak maksadı ile işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır. Bir insan nasıl ki nefes alıp vermeyi bırakamazsa kapitalistler, çokuluslu şirketler ve onların tüm temsilcileri de kâr etmeyi bırakamazlar. Birleşmiş Milletler gibi kurumlar, her yere taşınabildiği için sürekli üretimi yani kâr etmenin en hızlı yolunu garanti eden fosil yakıtların tüketimini azaltma hedeflerinin tutturulmasını bırakın, yakıt tüketimindeki artışı dahi azaltamazlar. İşte bu yüzden tüm enerji şirketleri ve yüksek emisyonu olan sektörlerin işçi denetiminde kamulaştırılarak fosil yakıtlardan tam bir kopuşu sağlayacak planlanmanın yapılmasından yanayız.
İklim krizi ile mücadele acil bir sorun olarak önümüzde duruyor ancak bu aciliyet yalnızca büyük önlemleri değil, artık gündelik önlemleri de acil olarak dayatıyor. Öyle ki sıcak havalarda sadece bunalmıyoruz, bu sıcak havalarda çalışmaya zorlanan işçi ve emekçiler olarak ölüme de sürükleniyoruz. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yaptığı uyarıların adından valilikler “mümkün olduğunca dışarı çıkmaktan kaçınılması” uyarısında bulunmak dışında bir şey yapmıyor. Oysaki yapılması gereken, olağandışı sıcak hava dalgalarının beklendiği zamanlarda dışarıda çalışan emekçilerin hiç değilse öğlen sıcaklarında çalışmalarının durdurulmasını sağlamak, diğer çalışanlar için de uygun havalandırma sistemlerinin yapılmasını yasal bir zorunluluk haline getirmektir.
İklim krizi çalışma koşullarımızı da zorlaştırıyor. Avrupa’da 2022 yazında 61 bin kişinin sıcak havalardan ötürü öldüğü raporlanmıştı. Türkiye için maalesef hükümet tarafından böylesi veriler yayımlanmıyor olsa da bir tahmin için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Halk Sağlığı uzmanı Hazal Cansu Çulpan’ın İstanbul’da 2004-2017 yıllarını incelediği çalışmasına kulak verebiliriz. Çulpan’ın uzmanlık tezine göre 2004-2017 yılları arasında İstanbul’da 4.281 kişi aşırı sıcaklardan ötürü hayatını kaybetti. Aslında sayıların bir önemi yok. Haber-Sen üyesi olduğu için ölüm haberini alabildiğimiz PTT çalışanı 42 yaşındaki Berran Özen Kırmızıgül adlı kardeşimizin, geçtiğimiz 25 Temmuz günü aşırı sıcaklardan kaynaklı olarak dağıtım sırasında beyin kanaması geçirerek yaşamını kaybetmesi halimizin ciddiyetini özetliyor.
Kapitalistlerin iklim krizine karşı “sürdürülebilirlik” dedikleri –siz bunu kârı sürdürmek olarak okuyun– ikiyüzlü yalanlarına tokuz! Öncelikle tüm maden, enerji ve inşaat gibi kirletici sektörlerin kamulaştırılmasını savunuyoruz. Bununla da yetinemeyiz. Bunaltıcı sıcaklarda çalışmaya zorlanarak ölmemek için aşırı sıcaklarda çalışmanın yasaklanması ve çalışma ortamlarımızın sıcağa karşı dayanıklı hale getirilmesini istemek gibi taleplerimizle de mücadelenin içerisinde olmalıyız.
Yorumlar kapalıdır.