Moody’s ve gerçekler

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından biri olan Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu “alt orta sınıf” seviye olan Baa3’den “yatırım yapılamaz spekülatif” seviye olan Ba1’e düşürdü. Ekonomiyi olumsuz etkileyecek bu bir basamaklık düşüşü nasıl okumak gerekiyor?

Öncelikle aklımızdan çıkarmamamız gereken şey; Moody’s, Standard & Poor’s (S&P) ve Fitch Ratings gibi uluslararası derecelendirme kuruluşlarının derdinin global bankacılık ağının sağlıklı işlemesini sağlamak, bir başka deyişle finans kapitale yol yordam göstermek olduğu. Yani bunlar aslında uluslararası yatırım yapan büyük sermaye şirketlerine batmamaları için kılavuz kaptanlık yapıyorlar. Dolayısıyla verdikleri kararların tek bir hedefi var; kapitalist sömürünün sağlıklı işlemesi…

Karar siyasi mi?

15 Temmuz’un ardından önce Fitch Türkiye ile ilgili notu yatırım yapılabilir olarak tutarken not görünümünü negatife çevirmişti. Bu, bir sonraki değerlendirmede notu düşürebilirim anlamına geliyor. Eylül sonunda da Moody’s’in not düşürme kararı gelince S&P ve Moody’s Türkiye’yi yatırım yapılamaz seviyede tutmuş oldu. Zaten üç adet olan bu kuruluştan ikisinin böyle bir karar vermesinin ekonomiye ciddi etkilerinin olacağı çok açık. Her ne kadar hükümet, biz kâle almıyoruz minvalinde açıklamalar yapsa da paniklemiş durumdalar. Başbakanın neredeyse her gün Moody’s’e sayıp sövmesi bu yüzden.

Türkiye’nin İsrail’e kamera önünde one minute çekip ardından arka odada el sıkışması gibi bu tip kredi derecelendirme kuruluşları ile de hükümetler normalde iyi anlaşırlar. Çünkü aynı amaca hizmet ediyorlar.

Moody’s’in kararı, elbette Türkiye’deki politik gerginlikle yakından ilgili. Türkiye’nin dış borç ödeme kapasitesini (bu kredi derecelendirme kuruluşları için çok önemli) arttırmak için yapısal reformların hızlandırılması gerek. Gerçi hükümet bu yönde çalışmaları “yapısal reform” adı altında zaten yapıyor. Ağustos ayındaki Varlık Fonu ve zorunlu Bireysel Emeklilik yasaları bunun için çıkartıldı. Bu yasalardaki amaç çalışanların cebinden daha çok paranın alınarak bankalara doldurulması, kesintilerin ve vergilerin arttırılması ki böylelikle ülke, borçlarını ödeme gücünü garanti altına alsın.

Aslında yapısal reform dedikleri şey işçi ve emekçilere dönük neoliberal saldırı politikasından başka bir şey değil. Hükümetin öfkesi, bu kemer sıkmanın bir parçası olması değil, tam tersine acı reçetelerin bir parçası olmaya çalışırken Moody’s’den tokat yemesi. Üstelik bu not düşüşüyle o çok sevdiği sıcak paranın daha az gelecek olması. Dedik ya, aynı amaca hizmet ediyorlar. Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek’in “Moody’s’i ciddiye alıyoruz, gereken reformları yapmaya devam edeceğiz” açıklaması başka nasıl okunabilir? Moody’s şunu diyor; içinizdeki politik gerginlikleri çözün! Sermayeyi korkutmayın! Önünüze koyduğumuz reformları eksiksiz gerçekleştirin!

Unutmamak gerekir ki, Moody’s ve benzerlerinin gerektiğinde emperyalist ülkelerce diğer ülkeleri hizaya getirmek için sopa olarak kullanılabildiği ortada, dünyanın en büyük bankalarına akacak paranın azalması, tıkanması ya da bunların ihtimal oranının artması durumunda devreye giren bir çeşit sigorta şirketi gibi çalışan kan emici vampir kurumlara gereken dersi mevcut hükümet veremez. Zaten böyle bir isteği de yok. Ancak eve icra geldiğinde borcunu ödeyen vatandaş misali Moody’s’in parmak sallamasıyla kendine gelen bir hükümet imajı çiziyor.

Karar ekonomik mi?

Bu not düşüşünün altında elbette olumsuz ekonomik gidişat da var. Kimse kimseyi kandırmasın, ekonomi iyiye gitmiyor. Dünya ekonomisinin görünümünde de bir iyileşme yok. 2008 büyük krizinin ilk yıllarındaki gelişen ülke ekonomilerinin yüksek büyüme oranları çok düşmüş durumda. Buna Türkiye de dahil. 2010-2011 yıllarındaki %8 ve %9 küsurluk büyümelerin yerini %3’ler almış durumda. Önümüzdeki yıllarda en iyimser tahminler bile bu büyümenin aşılamayacağını gösteriyor.

Geçen ay Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in açıkladığı, gelir ve yaşam koşulları araştırması 2015 raporuna göre nüfusun %14,7’si yoksulluk sınırının altında, sürekli yoksulluk oranı %15,8, maddi yoksunluk oranı %30,3, taksit ödemeleri veya borçları olanların oranı %67,9. Bu oranların hepsi bir önceki yıl olan 2014’e göre artmış durumda. Son yapılan değişikliklerle kredi kartı taksit sayısının arttırılması, market alış verişinin bile kredi kartıyla yapılacak olması borçluluk oranını arttırarak alım gücünü düşürecek.

Yine aynı rapora göre Türkiye’deki en zengin %20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay artarak %46,5 olmuş. En yoksul %20’lik kesimin ise toplam gelirden aldığı pay düşerek %6,1 olarak olmuş. Bu yıl ise bu iki oran arasındaki makasın daha da açılacağı kesin. Yani her yıl zengin daha zengin olurken yoksul daha da yoksullaşıyor. Tablo böyleyken hükümetin attığı yasal adımlar bu açmazı çözmek yerine daha da derinleştiriyor.

Fakat Moody’s ve benzerleri bu kötü tabloya bakarak karar vermiyor. Zaten onların ve hükümetin perspektifleri bizzat bu tablonun müsebbibi.

Yarın daha da derinleşecek kötü ekonomik duruma politik olarak hazırlanan hükümet, kötüye gidişatın faturasını -kendileri bu ülkeyi yönetmiyormuş gibi- Moody’s ve benzerlerinin ve onların temsil ettiği “üst akıl” ,“dış mihrak” ,“faiz lobisi” gibi ne olduğu belli olmayan unsurlara kesmek için ideolojik alt yapı kurma ve eroinman gibi dışa bağımlı olan Türkiye’nin sıcak para transferinin kesilmemesi için kılıf uydurma derdinde.

Son olarak Başbakan Binali Yıldırım, Moody’s ile ilgili şunu söyledi: “Her 5 kişiden biri ekonominin daha iyiye gittiğini söylüyor. Vatandaş bunu söylerken değerlendirme kuruluşlarının ne söylediğinin önemi var mı? Bizim notumuzu 3-5 tane değerlendirme kuruluşu belirleyemez. Bizim notumuzu esnaf, vatandaş belirler. Biz hesabı size vereceğiz, derecelendirme kuruluşlarına değil.”

Vallahi bu söylemin neresinden tutsam bilemedim. Her yerinden dökülüyor. Bir kere her beş kişiden biri ekonomi iyi diyorsa dördü kötü demiş oluyor ki bu da %80 oranına tekabül eder. İkinci olarak “bizim notumuzu 3-5 kuruluş değil halk belirler”; hay hay efendim. Samimiyseniz, tüm bu kuruluşlarla ilişkileri kesin! Sizi ve yapısal reformlarınızı tanımıyoruz deyin. Faizleriyle birlikte kuruşu kuruşuna ödediğiniz dış borçları durdurun! O zaman işte notunuzu halk belirler. Biz de altına imzamızı atarız. Zor değil, madem ki OHAL var bir kanun hükmünde kararnameye bakar. Tabi samimiyseniz…

Yorumlar kapalıdır.