Dış borç rekor düzeydeyken uluslararası bankalar cebimizi daha fazla kemiriyor

Seçim sath-ı mailine girerken ekonomik gidişatın uzun bir süredir iyiye gitmediğini, düzeltmeye dönük uygulanan her ekonomik politikanın daha da ısınmaya yol açarak işsizlik ve enflasyonu körüklediğini söylüyoruz. Yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve yüksek döviz kuru diye tanımladığımız bu dört unsur, ekonominin dışa bağımlılığını ve dış borcunu artırdığı gibi, dış borcun yüksekliği de faiz, enflasyon ve döviz kurunu artırıyor. Birbirini besleyerek sarmal bir şekilde ilerleyen bu süreç, ekonomiyi bir karadeliğe sürüklerken bir yandan da ortaya çıkacak enkazın faturasının işçi ve emekçilere çıkartılması için AKP ve uluslararası sermayedarlar birlikte çalışıyor.

Dış borç yükü

2017 yılının ilk 9 ayının sonunda Türkiye’nin toplam brüt dış borç stoku 438 milyar dolar. Bu borç stokunun 129,4 milyar doları kamu kesimine, 704 milyon doları TCMB’ye (Merkez Bankası) ve 307,9 milyar doları da özel kesime ait bulunuyor. Bu borcun gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı ise %51,9 oranında ve bu oran kriz dönemlerindeki oran ile hemen hemen aynı. 2001 krizi sırasında dış borcun GSYH içindeki payı %54,8 idi. AKP iktidarının ilk yıllarında bu oran küçülme eğilimindeydi. Örneğin, AKP iktidarlarında dış borç/GSYH oranları dalgalı bir seyir izlese de (2005’de %35,4; 2009’da %43,7; 2011’de %39,7; 2015’de %46) bu oran 2010’dan beri düzenli bir şekilde artıyor. 2001 krizinin düzeyine ise 2017 verileriyle (%51) yaklaşıldı.

438 milyar dolarlık bu borcun 129 milyar doları kamuya aitken, 307 milyar doları da özel sektöre ait. 2001’den 2017’ye kamu sektörünün borcu %100, özel sektörün borcu ise %614 arttı. Türkiye’nin toplam borcundaki artış oranı ise %238 oldu.

307 milyar dolarlık özel kesime ait olan bu borcun 157 milyar doları bankalara, 150 milyar doları ise reel kesime ait. Fakat en büyük problem şu: Özel sektöre ait borcun %60’ına dolar üzerinden, %32’sine ise avro üzerinden borçlanılmış olması. Dolayısıyla döviz kurlarının artması, bu borcun özellikle bankalar nezdinde daha da ağırlaşması demek. Bu durum özel sektörün daha fazla borçlanmasına ve borçlarını aldıkları diğer borçlarla kapatmalarına yol açarken, banka kredi faizlerinin yükseltilerek işçi ve emekçilerden alınan faizli paraların daha büyük oranla yurtdışındaki bankalara akması anlamına geliyor.

Dış borç ödemelerine hayır!

Türkiye elbette bu borcu bir çırpıda ödemeyecek. Uzun ve kısa vadeli borçları göz önüne alırsak, 2018 Kasım ayına kadar Türkiye’nin ödemesi gereken dış borcun toplamı 102,6 milyar dolardır. Bu toplamın 21 milyar dolarlık bölümü kamu kesimi, 81,6 milyar dolarlık bölümü de özel kesim kuruluşları tarafından ödenecek olan dış borç (anapara + faiz) ödemeleridir.

Sadece döviz kurunun yükselmesi borç maliyetlerini arttırmakla kalmıyor. Dünyada da faizlerin yükseldiğini düşünürsek, borç alma maliyetleri de ödeme maliyetleriyle paralel artıyor. Bu durum ödeme zorlukları yarattığı gibi yeni borç almada da devletin zorlanacağı anlamına geliyor.

Türkiye’nin bu durumda olması bir kader değildi. Faiz lobisi diyenlerin ne kadar faiz ödemesi yaptıkları ortada! Ülkede üretilen zenginlik ve servet, borç ve faiz altında yurtdışına çıkarken ülke içinde işsizlik ve enflasyonla beraber yaşam koşulları da zorlaşıyor. Bankaların yüksek faizle dışarıdan aldıkları borçları işçi ve emekçiye daha da yüksek faiz uygulayarak kapatmaya çalışmaları düpedüz hırsızlıktır.

Dış alımı dış satımından daha yüksek olan, yani cari açık veren Türkiye kapitalist finans sisteminden kopmadıkça, emperyalist ülkelerin bankalarına bitmek bilmez bir borç sarmalına girecektir. Bu soygun ilişkisi ancak antikapitalist planlı ve merkezi bir ekonomiyle çözülebilir. Ülkeyi kendi kendine yeter hale getirmek sanıldığından daha kolay: Dış borç ödemelerini durdurun! Tüm bankaları kamulaştırarak tek bir kamu bankası çatısı altında toplayın! Sanayide planlı ve merkezi üretime geçin! Bunlar uygulanamaz şeyler değil. Hatta çok tabii ve birçok iktisadi problemi çözecek uygulamalardır. 2018 Kasım ayına kadar kamunun ödeyeceği dış borçla (21 milyar dolar) bile Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçe açığı ve ülkedeki birçok altyapı problemi çözülebilir. Akıldışı kapitalizmden planlı, denetimli ve merkezi bir ekonomiye geçmek dışında bir çözüm yoktur.

Yorumlar kapalıdır.