Parasız eğitim ve sağlık için kaynak yok mu?

AKP hükümetinin 16 yıllık iktidarı boyunca istikrarla sürdürdüğü saldırılardan biri, eğitim ve sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi oldu. Her ikisi de çeşitli teşvikler yoluyla piyasalaştırıldı. Devletin, her vatandaşına sunmakla yükümlü olduğu iki temel kamusal hizmet hem erişilebilirlik hem de nitelik açısından ticarileşti. Çünkü neoliberal sistem, hizmet alanın o hizmetin bedelini ödemesi gerektiği anlayışı üzerinde yükseliyordu ve bu nedenle tüm kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi yoluna gidildi.

Sonuç olarak bugün eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşımda büyük bir sınıfsal eşitsizlikle karşı karşıyayız. Bu durumun en büyük mağduru elbette işçi ve emekçi aileler. Ne nitelikli bir sağlık hizmetine ne de nitelikli bir eğitime ulaşmaları kolay.

Oysa aynı emekçiler, ücretlerinin en az yüzde 15’ini, yani yılda yaklaşık olarak iki maaşlarını devlete vergi olarak veriyorlar. Bunun yanı sıra, ekmekten suya, elektrikten doğalgaza en temel ihtiyaçların tüketiminde bile yüksek vergiler ödüyorlar.

Peki, bu vergiler nereye gidiyor? Tabii ki bütçenin ana gelir kaynağı olarak doğrudan devletin kasasına…

Peki niçin? En temelde devletin eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetleri karşılaması için… Neticede devlet, vatandaşından aldığı vergiyi hizmetlerini sürdürebilmenin bir aracı olarak meşrulaştırır.

Peki, ne oluyor? Kâğıt üzerinde, bu bütçenin büyük kısmının eğitime ve sağlığa ayrıldığı söyleniyor. Ancak kamusal ve parasız hizmetin yaygınlaştırılması için değil, tersine bu hizmetlerin özelleştirilmesi ve bu özelleştirmeleri yapacak sermaye gruplarının teşvik edilmesi için!

En ağır vergi yüküne sahip emekçiler, ödedikleri vergilerle bütçenin ana gelir kaynağını oluşturuyorlar. Ancak bütçeden alabildikleri pay oldukça sınırlı. Çünkü kapitalizm, halihazırda vergisini ödedikleri eğitim ve sağlık hizmetini onlara yeniden satmanın derdinde…

Oysa herkese eşit, parasız, nitelikli sağlık ve eğitim hizmeti bir hayal değil.

Bunun için kaynağın yeterli olmadığı ise koca bir yalan. Yollar, köprüler, firmalara yatırım teşvikleri için kaynak bol. Hatta öylesine bol ki işverenlere vergi affı bile var!

Mesele bütçenin işçiden emekçiden yana planlanabilmesinde. İşçi ve emekçilerden alınan vergileri onların yararına kullanabilmekte.

Seçim arifesinde bu anlayışa sahip bir programla hareket etmenin, gençlere ve yaşlılara maddi destek vaatlerinden çok daha gerekli ve uygulanabilir olacağı ise kesin.

Yorumlar kapalıdır.