Kapitalizmin ilk yıllarında sadece zengin bir azınlığın hakkı olan eğitim hakkı sosyalist ideolojinin ortaya çıkışı ve de özellikle Sovyetler Birliği’nin kurulması ile gerçek anlamda temel bir insan hakkı olmuştur. Sosyalizmin yayılmasını engelleyebilmek için kapitalist ülkeler eğitim ve sağlık gibi hizmet alanlarına uzun süre dokunmamış, bu hizmet alanlarını kamusal bir hak olarak kabul etmek zorunda kalmıştır. Ancak Sovyetlerdeki yozlaşma ve nihayetinde Sovyetlerin çöküşü ile birlikte ortaya konulan neoliberal politikaların ilk göz diktiği alanlar da bunlar olmuştur. Sağlık alanında başlayan bu hakkın sermayeye peşkeş çekilme süreci eğitim alanında da devam etmiştir.
Verilen mücadelelerle temel bir insan hakkı haline gelen eğitim hakkı neoliberal sistem içinde kamusal bir hak olmaktan çıkarılıp ancak “elde edilebilecek” bir “fırsata” indirgenmiş ve emekçilerin bilinçlerini kirletmek için “fırsat eşitliği” söylemi ortaya atılmıştır. İlk başta kulağa hoş gelen bu “fırsat eşitliği” söylemi, aslında eğitim hakkının alınıp satılabilen bir metaya dönüşmesinin altyapısını hazırlamış ve bu sayede geniş çaplı özelleştirmelerin de temelleri atılmıştır.
Temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı kavramı, öğrencileri hayata hazırlamayı, kişisel yeteneklerini geliştirmeyi kapsar ve bunu da kamunun bir görevi olarak belirler. Kapitalizmin ortaya attığı “fırsat eşitliği” söylemi ise eğitimin bu kamusal temellerini dinamitlemektedir. Eğitimin bir fırsat olduğu yalanı ile öğrenciler hayattan ve üretimden kopartılır, sistem içinde sınırlı olan ayrıcalıklı iş pozisyonlarına kabul edilmenin yolu olarak “rekabet” kavramı yüceltilir. Sınırlı sayıdaki bu ayrıcalıklı iş imkânına kavuşabilmek için de varlık seviyelerine göre aileler de bir rekabete sokulur. Zengin ailelerin çocukları daha iyi imkânlarla okumak ister ve kamu okullarında yaratılamayan bu “daha iyi” imkânlar özel okullar vasıtasıyla sağlanır. Böylelikle eğitimin özelleştirilmesi bir zorunluluk olarak gösterilir.
Kapitalist sistemin bir parçası olan ülkemizde de bu neoliberal peşkeş politikaları uzun yıllar önce uygulanmaya başlanmış ancak güçlü dirençlerle karşılaşmıştır. Fakat uzun süre tek başına iktidar olmanın avantajlarını iyi kullanan AKP iktidarı kendilerinden önceki tüm iktidarların tamamından daha fazla bu özelleştirme politikalarını hayata geçirmiştir. AKP’nin iktidara ilk geldiği 2002 yılında yüzde 1,9 olan özel okul oranı şu anda yüzde 25’lere dayanmıştır. Bir yandan özel eğitim kurumlarının hızla yaygınlaşmasını sağlayan AKP iktidarı, diğer yandan da kamuya ait eğitim kurumlarının içini boşaltmaktadır. Hem kendi gerici ideolojisini beslemeyi hem de özel eğitim kurumlarını palazlandırmayı hedefleyen AKP iktidarı her politikası ile kamusal eğitime darbe vurmakta, kamusal eğitim kurumlarının içini boşaltmaktadır.
İmam Hatiplerin yaygınlaştırılması ve öğrencilerin zorla bu okullara kaydedilmesi; eğitim emekçilerinin iş güvencelerini gasp eden uygulamalar; sınav odaklı eğitim anlayışının hâkim kılınması ve sınav sisteminin yaygınlaştırılması; eğitime ayrılan bütçenin sürekli düşürülmesi ve mevcut bütçenin de büyük oranda özel sektöre aktarılması gibi politikalar nedeniyle insanlar kendi bütçelerine göre özel okullara yönelmekte, kamuya ait eğitim kurumlarına ve de eğitim emekçilerine güven azaltılmaktadır. Eğitimdeki gericileşme ile birlikte “laiklik” para ile satın alınabilir bir hak haline getirilmiş, suni bir şekilde yaratılan ücretli, sözleşmeli, kadrolu ayrımları ile eğitim emekçilerinin mesleki itibarları zedelenmiştir. Özel okulların yaygınlaşması ve yarışmaya dayalı, sınav odaklı eğitim anlayışı kamu okullarını da eğitimin asli amacından koparmakta, öğrencileri sınava hazırlamaya odaklamaktadır. Hülasa eğitim artık kişinin hayata hazırlandığı bir hak olmaktan çıkarılıp ayrıcalıklı bir azınlığın ulaşabildiği bir fırsat haline getirilmektedir.
Kapitalizmin kamusal eğitim hakkının temellerini dinamitlediği bu uygulamaları etkisiz hale getirmek için örgütlü, bilinçli ve sınıfsal bir mücadele örmek gerekmektedir. Ancak bu şekilde eğitim tekrar kamusal bir hak haline getirilebilir. Aksi durumda birçok temel hakkımız gibi eğitim hakkımız da küçük bir grup azınlığın ulaşabildiği bir “ayrıcalık” olacaktır.
Yorumlar kapalıdır.