TOKİ sosyal konut projesi: şapkadan ölü çıkarılan tavşan

Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu krizlerin en önemlilerinden biri de konut krizi. Ev ve kira fiyatlarının olması gerekenin çok üzerinde seyretmesi, zaten gelirlerinin çok büyük bir bölümünü gıda ve barınmaya harcayan işçi ve emekçilerin yaşam şartlarını daha çok zorluyor. Bu koşullar altında iktidar tarafından konut krizine çözüm getireceği söylenen “sosyal konut projesi” gerçekten barınma sorununu çözer mi? Yoksa seçime dönük planlanmış balon bir proje mi?

Bir önceki yazımızda ne demiştik hatırlayalım: “İktidar, seçimlere kadar şapkadan tavşan çıkarmaya çalışacak. Belki borç silinmesi, belki ucuz kredi ile emekçilere makyajlı ve süslü ekonomik paketler sunacak…“ İşte tamda öngörülene uygun bir “proje” olarak sunulan TOKİ’nin yeni yatırımı, bizleri elbette şaşırtmadı. Seçimler yaklaşırken barınma sorununu da ancak biz çözeriz algısı yaratmak ve bunu yaparken yüz binlerce insanı borçlandırarak yüksek maliyet nedeniyle daralan inşaat sektörüne can suyu vermek gibi tam da iktidarın ekonomi politikalarına uygun düşen bir proje önümüze serildi.

Sosyal konut projesinin detaylarını ve teknik özelliklerini bu yazıda irdelemeyeceğiz. Fakat hemen hemen her yazıda vurguladığımız iktidarın finans sermayesi lehine kredi hacmini sonuna kadar genişleterek emekçi kitleleri borçlandırma yoluyla geleceklerinin ipotek altına alınması ve bu yapay tüketimle seçimlere kadar sözde ekonomik büyüme sağlama politikasına uygun düşen bir proje olduğunu vurgulamak gerekir. Her ne kadar İstanbul için hane geliri bazında 18 bin TL’nin altı gelire sahip olanların başvurabileceği söylense de kirada oturan asgari ücretli işçilerden öte 10 bin ve üzeri maaşlı beyaz yakalı emekçilerin borçlandırılmasına dönük planlandığı ortada. Üstelik her ay dönecek vadelerin enflasyona endeksli artacak olması düşen alım gücünün üzerine fazladan bir yük yaratacağı da aşikâr. Üstelik bu insanlar ev sahibi değil TOKİ’nin 20 yıl boyunca kiracısı olacaklar.

Özellikle 90’lı yılların başından beri başta konut olmak üzere gayrimenkul ve kentsel mekânlar piyasa dinamiklerince üretilen birer metaya dönüştürülmüş durumda. Finansın her alanda artan ağırlığı borçla yaşamını sürdürmek durumunda kalan emekçilerin sırtında bir kamçı işlevi görmekte. Bir ev sahibi olabilmek için 20 yılını vermeye hazır milyonlarca insanın varlığı, konutu finansal bir yatırım aracı haline getiren ve barınmayı bir menkul kıymet hissesine indirgeyen neoliberal politikalardır. Dolayısıyla sermaye yanlısı bir iktidarın sosyal konut yapma olasılığı zaten yoktur. En azından bizim anladığımız anlamda gerçek sosyal konutlar için konutların bir yatırım aracı olmaktan çıkarılması ve kentleşmede, şehir planlamalarında ve konutlarda finansallaşma olgusunun ilgası gerekir. Aksi halde kapitalist düzen içinde konut fiyatlarındaki artış konut üretmenin maliyetinden yüksek olduğu sürece konut yatırımları devam edecektir. Öyle ki konutta menkul kıymetleştirme politikaları, ABD’de mortgage krizini tetikleyerek 2008 büyük buhranını başlatmıştı. Türkiye de aynı neoliberal politikayı uyguluyor. Üstelik projenin yarım kalma tehlikesi de var. Bunu TOKİ’nin bitememiş projelerinden ve 60 bine yakın davasından biliyoruz.

Şapkadan ölü çıkarılan projeler yerine rant ilişkilerinden arındırılmış bir şekilde depreme dayanıklı, nitelikli ve tamamen barınmaya dönük konutların inşa edilmesi gerekiyor. Bunun yanında satılmayı veya kiralanmayı bekleyen yüz binlerce konut boş dururken finans sermayesi ve inşaat şirketleri lehine yeni beton bloklar yapmak tam da sermaye lehine çalışan iktidardan beklenecek bir hamleydi. Konut sorununu çözmek şöyle dursun; birkaç şirketin kârlılığıyla ama yüz binlerce insanın yeniden borçlanmasıyla sonuçlanacak ve ölü bir seçim yatırımı olmaktan öteye geçemeyecek.

Yorumlar kapalıdır.