İşçilere enflasyon, sermayeye kâr

Bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var. Ne demiştik beş ay önce: “Yaşadığımız hayat pahalılığı, enflasyon ve yoksulluk, sermayeyi kontrol edenlerin tökezlemesinden ve beceriksizliğinden kaynaklanmıyor. Bu durum bizzat sermaye ve onu kontrol edenlerin işçilere ve emekçilere dönük saldırı programları sonucu oluştu. Dağıtılan düşük faizli büyük krediler, büyüyen kârlılık oranları, bankaların tarihteki en büyük kârlı dönemini yaşaması, en zengin kesimin iyice zenginleşmesi vb. tam da bu programın bir sonucu. Bu programın ise özeti şu: Kârı özelleştir, zararı toplumsallaştır!“

Bu ekonomik program iktidar eliyle tıkır tıkır işletiliyor. Seçimlere kadar da işlemeye devam edecek. Çünkü iktidara göre bankaların ve şirketlerin kâr oranlarının rekorlar kırması emekçilerin hayat pahalılığı altında ezilmelerinden daha mühim. Öyle ki enflasyonun rekor kırması ve yoksulluk eğer şirketler ve bankalar için para bolluğu ve ekonomik canlılık getirecekse seçimlere bu tabloda girmek iktidar için bir tercih sebebi haline gelmiş durumda. Çünkü sermayenin iktidarı olmak bunu gerektiriyor. O nedenle yaşadığımız, bize dayatılmış bir kriz; onların yani sermayedarların krizi değil.

Bankaların yüzde 800’ü aşan, bazı şirketlerin yüzde 1000’lere varan kâr oranları ortadayken yaşadığımız bu çoklu krizler dönemini ancak sermaye lehine çalışan bir ekonomi politikasının sonucu olarak açıklayabiliriz. Unutmayalım; bu politika, kamu kaynaklarının bankacılık sektörü başta olmak üzere silah, enerji ve inşaat sektörleri lehine rahatça yağmalanabilmesi ve ortaya çıkan enkazı da emekçilerin üzerine yıkabilmek üzere hayata geçirildi. Merkez Bankası’ndan alınan düşük faizli bol paranın işçi ve emekçilere yüksek faizli kredi olarak verilmesi, dövize endeksli mevduatın yükünün büyük bölümünün bankalardan alınarak hazineye devredilmesi, bazı şirketlerin vergi borçlarının silinmesi ve dış borç yükünün hazine tarafından üstlenilmesi gibi kararlar yukarıda bahsettiğimiz “kârı özelleştir, zararı toplumsallaştır” politikasının ekonomik yaşamdaki karşılıklarıdır.

Olası bir iktidar değişikliği ise hayat pahalılığını engellemeye muktedir olmayacak, çünkü kapitalizmde enflasyonla mücadelenin temel anahtarı yüksek faizdir. Millet İttifakı’nın programı yüksek tefeci faizi ve IMF’den gelecek birçok koşula dayalı paradan geçmektedir. Biz ise mevcut iktidarın sermaye lehine bilinçli uygulandığı bu ucube program yerine planlı ve merkezi bir ekonomi öneriyoruz. “Üretim araçları üzerinde işçi denetimi ile ithalata bağımlılığın yıllara yayılan bir sanayileşme programı ile ortadan kaldırılması ve optimum bir sabit kur rejimiyle dış ticarette devlet tekeli sağlanmalıdır” diyoruz. Sadece bu ikisiyle bile enflasyon denen şey tarihe karışırdı. Fakat biz bununla sınırlı kalamayız. “Kârlılık rekorları kıran banka ve finans sermayesinin tek bir banka çatısı altında birleştirilerek toplumsal artı değerin tanzim ve taksim havuzu olarak işletilmesi gerekir” diyoruz. Yani bu sömürü düzeni içinde sistem içi bir çıkış yolu yok!

Yukarıda sıralanan yüksek kâr oranlarının altında yüksek enflasyonun yarattığı baz etkisi elbette ki var. Bu noktaya dikkat çekenler ise şu soruya cevap veremiyorlar: Emekçiler için neden baz etkisi yok? Bu yüksek enflasyon ortamında bir tek emeğin değeri sabit kaldı, hatta oransal olarak azaldı. Onun dışındaki her şeyin değeri arttı. İşte alım gücümüzdeki zayıflamanın temel sebebi bu. Bu yüzden ücretlere gerçek enflasyon oranında her üç ayda bir zam yapılması bir zorunluluktur! İktidar, seçimlere kadar şapkadan tavşan çıkarmaya çalışacak. Belki borç silinmesi, belki ucuz kredi ile emekçilere makyajlı ve süslü ekonomik paketler sunacak. Ama enflasyon ve hayat pahalılığı altında yaşamaya mahkûm edilerek gelecekleri ipotek edilen işçi ve emekçiler için kurtuluş; bir araya gelmek, örgütlenmek ve mücadele etmekten geçiyor. Ne Cumhur İttifakı’nın emek düşmanı politikalarına ne de Millet İttifakı’nın sahte demokratlığına muhtacız. Emek ittifakı altında bir araya gelmek ve temel taleplerimiz için birleşik bir mücadele hattıyla seçim sürecini yürütmek bizim için bir tercih değil zorunluluktur.

Yorumlar kapalıdır.