Mülteciler halk sağlığı ve sınıf mücadelesi dışında mıdır?

Türkiye-Yunanistan sınırında bekletilen mülteciler mart ayının sonunda Pazarkule’den çeşitli illere taşınmıştı. Bu işlemin ardından yayınlanan raporlarda mültecilerin karantina süresi boyunca kendilerine hiçbir bilgi verilmeksizin geri gönderme merkezlerinde bekletildikleri; bir kısmının şehirden şehre taşınıp bir kısmının sokak ortasında bırakıldığı; bazılarının seyahat kısıtlaması nedeniyle kayıtlı oldukları illere dönemediği, kısacası hiçbir planlama yapılmaksızın yine kendi kaderlerine terk edildikleri ortaya çıktı. Hem Yunanistan’daki mülteci kamplarında hem de Türkiye’deki geri gönderme merkezlerinde koronavirüs vakaları tespit ediliyor. Bu vakalara nasıl bir sağlık hizmeti sağlandığı, hastaların ne koşullarda kaldığı ise meçhul.

Şu anda mültecilerin hapsedildiği belirsizlik akıllara bazı sorular getiriyor. Koronavirüs salgınından korunabilmemiz için evimizde kendi OHAL’imizi ilan etmemizin salık verildiği günlerde mültecilerin hayatlarını sığdıracakları evlerinin olmadığı bilinmiyor muydu? Sokağa çıkma yasağının uygulandığı günlerde çoğu mültecinin barınma imkânı olmadığı bilinmiyor muydu? Pek çoğunun hijyen ve korunma için suya, sabuna, koruyucu ekipmana erişimi olmadığı bilinmiyor muydu? Biliniyordu. Bu insani kriz hakkında sorulacak daha çok soru var ve cevabı bildikleri halde mültecileri yok saymaya devam eden, bu krizin doğrudan sorumlusu olan hükümetlerin aksine, biz ne yapılması gerektiğini de biliyoruz. Mültecilerin sağlığının da halk sağlığı kapsamında olduğunu söylüyoruz.

Bunun ötesinde, mülteci sorununun sınıfsal bir mesele olduğunu da biliyoruz. Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği’nin raporuna göre, mülteci işçiler tıpkı pandemi öncesinde olduğu gibi sigortasız ve kayıtdışı çalıştırılmaya devam ediyor. Ücretleri verilmeden fazla mesailere mecbur bırakılıyor, ayrımcılığa ve hak ihlallerine maruz kalıyorlar. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi raporuna göre ise mart ayında iş cinayetinde ölen en az 113 işçiden 6’sı göçmen/mülteciydi. Mülteciler, tıpkı diğer emekçiler gibi güvencesizliğe, işsizliğe, yoksulluğa mahkûm ediliyor. Ekonomik krizin faturası her zaman bizlerle beraber mültecilere de ödetilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla mültecilerin işçi sınıfının bir parçası olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Taleplerimizi yineliyor; tüm göçmen ve mültecilere haklarının tanınması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü sadece sağlık ve barınma değil; eğitim ve çalışma gibi temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması da mülteciler ve tüm işçi sınıfı adına hayati önem taşımayı sürdürmekte.

Yorumlar kapalıdır.