Tarihte bu ay | 11 Mart 2020: Türkiye’de ilk pandemi vakasının tespit edildiği duyuruldu
Koronavirüs pandemisi Ocak 2020’de dünyayı etkisi altına almaya başlamış, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 11 Mart 2020’de (ne tesadüftür ki Dünya Sağlık Örgütü’nün dünya çapında koronavirüsü pandemi ilan ettiği günde) Türkiye’de “ilk” pozitif Covid-19 vakasının tespit edildiğini açıklamış, 17 Mart 2020’de ise ülkede Covid-19 kaynaklı ilk ölümün gerçekleştiği duyurulmuştu.
Erdoğan 18 Mart 2020 tarihli ulusa sesleniş konuşmasında Türkiye’nin koronavirüs ekonomik önlem paketini açıklamış, “Hamdolsun Türkiye, bu sürece olabilecek en hazırlıklı şekilde yakalanmıştır” diyerek “salgının hızını 2-3 hafta içerisinde kıracağımızı” iddia etmişti.
Açıklanan 100 milyar liralık ekonomik paket hükümetin emekçileri salgından değil patronları emekçilerden koruduğunu ortaya koymuş, pandemi verilerinin paylaşılmasına dair şeffaflık eksikliği, maske ve hijyen malzemeleri tedarikinde yaşanan beceriksizlikler, Türkiye’nin bir aydan kısa bir süre içerisinde vaka sayısının en hızlı arttığı ülkelerden biri haline gelmesi gibi fiyaskolar, 30 Mart 2020 günü Erdoğan’ın Milli Dayanışma Kampanyası adı altında halkla IBAN numarası paylaşarak bağış istemesiyle taçlandırılmıştı.
İktidarın sadece iki ay direnirsek “bırakınız tökezlemeyi veya yıkılmayı, daha da güçlenerek atlatacağımızı” iddia ettiği pandemi sürecinde 2. yılı geride bıraktık. Daha da güçlenmek şöyle dursun, pandemiyle birlikte derinleşen ekonomik kriz ve rekor seviyelere çıkan enflasyon emekçilerin alım gücünü eritti; milyonlar işsizliğe, ücretsiz izne, Kod-29 gibi uygulamalara mahkûm edildi. Salgını bahane olarak kullanan iktidar tüm muhalif kesimler üzerindeki baskı ve sömürü politikalarını artırdı. Mayıs 2020’de herhangi bir ekonomik, sosyal destek sunulmaksızın, gecikmiş ve göstermelik bir biçimde ilan edilen “tam kapanma” hayatın eve sığmadığını, pandeminin bir işçi sınıfı hastalığına dönüştüğünü ortaya koydu.
Yeterli aşılanma oranına erişilmeden Temmuz 2021’de kaldırılan pandemi kısıtlamalarıyla, Saray rejimi gerekli sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınması sorumluluğunu bireylere, pandeminin yükünü ise ağır hak ihlallerine uğrayan sağlık emekçilerine terk etti. Bu durumun en açık örneği, Aralık 2021’de Omicron varyantının pik yapmasıyla katlanarak artan vaka ve ölüm sayıları karşısında Sağlık Bakanı Koca’nın virüsün “hafif seyrettiği” bahanesiyle artık herhangi bir “ek tedbir ve kapanmanın söz konusu olmadığını” belirtmesiydi.
1 Mart 2022 itibarıyla ise günlük vaka sayısı 59.885, günlük vefat sayısı 203 iken toplam vaka sayısı 14.149.341’e, toplam vefat sayısı ise 94.648’e ulaşmış durumda. (*) Tek başına “Türkiye’de pandemi nasıl yönetiliyor?” sorusunun cevabını vermeye yeten bu verilere rağmen 2 Mart’ta Bilim Kurulu’nun “tam mutabakatı” olmaksızın kaldırılan maske takma zorunluluğuyla Saray rejimi pandemi defterini kapattı. Özetle, salgın yönetimi ya da yönetilmek istenmemesi, Saray rejiminin içinde bulunduğu derin çürüme, yolsuzluk, çapsızlık ve çöküntü halinin en açık göstergelerinden biri olmaya devam ediyor. Daha önce de söylediğimiz gibi, “Pandemi süreci; halk sağlığından ekonomi yönetimine ve demokratik haklara dek büyük bir sınıfsal yarılma yaratarak kitlelerin sorunlarını ve bu sorunlar karşısında iktidarların niyet ve tercihlerini çok net bir biçimde ortaya koydu. Yani bu süreçte sadece sorunlar ve eksiklikler değil; niyetler de açığa çıktı. Ortaya çıkan tablonun doğrudan sorumlularının insan hayatına değil, sermaye sınıfına hizmet eden iktidarlar olduğu, milyarlarca insanın bu iktidarların bilinçli tercihleri ve izledikleri politikalar sonucunda hayatını kaybettiği; açlığa ve yoksulluğa mahkûm edildiği artık yalnızca bunun üzerine kafa yoranların değil, milyonlarca insanın gerçeği ve malumu.”
(*) Gün bazlı veriler Sağlık Bakanlığı Covid-19 Bilgilendirme Platformu’ndan, toplam veriler Our World in Data’dan alınmıştır.
Yorumlar kapalıdır.