Eylül sonunda Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nde Azerbaycan ve Ermenistan güçleri arasında yeniden başlayan çatışmalar, on yıllardır gerçekleşen en büyük ölçekli çatışmalar olması sebebiyle Kafkaslar’da topyekûn savaş ihtimalini yeniden gündeme getirdi.
Yüz yılı aşkın bir süredir irili ufaklı birçok etnik çatışmaya sahne olan bölgede, Stalinist bürokrasinin silah zoruyla yerleştirdiği statükonun SSCB’nin dağılmasından sonra bozulması, bölgede savaş ve katliamların önünü açmıştı. Her iki taraftan da binlerce insanın hayatına mal olan, on binlerce insanı yerinden eden bu çatışmalar esas itibariyle Stalinist bürokrasinin ayrımcı nüfus politikalarının bir mirası niteliğinde.
Nüfusunun çoğunluğu tarihsel olarak Ermeni olan bölgenin Kremlin rejimi tarafından Sovyet Azerbaycan’ına devri sorunun derinleşmesinde ve bugünlere gelmesinde önemli rol oynadı. 1980’lerin sonlarında Ermeni çoğunluğun Ermenistan’a bağlanmak için başlattığı seferberlikler, Moskova destekli Azerbaycan ordusu tarafından bastırılmıştı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bu sürecin bir devamı olarak Ermenistan ve Azerbaycan arasında patlak veren savaşta otuz bin insan hayatını kaybetti ve bir milyonu aşkın insan yerinden edildi. Rusya’nın baskısıyla 1994 Mayıs’ında imzalanan ateşkes anlaşması neticesinde söz konusu bölge fiilen Ermenistan’ın kontrolünde kalmış oldu. Ancak, o tarihten itibaren belirli aralıklarla ihtilaflı bölgelerde çatışmalar yaşanmaktaydı.
Azerbaycan’da pandeminin derinleştirdiği ekonomik sıkıntıların kitleler nezdinde yarattığı hoşnutsuzluğu milliyetçilik kartının arkasına saklanarak aşmaya çalışan Aliyev hanedanlığının, ilk savaşta kaybettiği bir kısım toprağı geri kazanarak kaybettiği popülariteyi yeniden kazanma niyetinde olduğu görülüyor.
Diğer yandan, ekonomik ve askeri açıdan en az Azerbaycan kadar Rusya’ya bağımlı olan Ermenistan’da da benzer bir milliyetçi histeri söz konusu. Özellikle Türkiye’nin Suriye’den Azerbaycan’a taşıdığı iddia edilen paralı askerler ve Azerbaycan ordusuna sağladığı teknolojik destek ile Rusya’nın bölgedeki nüfuzuna potansiyel bir rakip olarak sahaya girmiş olması Ermeni hükümetine kitleleri “tarihsel korkuları” ile sindirme şansı veriyor. Dağlık Karabağ ile birlikte Suriye, Libya ve kısmen Ukrayna’nın ardından Rusya ile Türkiye arasındaki bölgesel hegemonya yarışına yeni bir boyut eklemiş görünüyor.
Diğer tüm çatışmalı bölgelerde olduğu gibi, yayılmacı niyetlerle sahada çatışmaları körükleyen üçüncü ülkelerin bölge halklarının zaten zor olan yaşam koşullarını önemli ölçüde kötüleştirdiği bir gerçek. Bu sebeple bölgede çatışmaların durması için acilen ateşkes ilan edilmesi gerekiyor. Bunun yanında, her iki ülkenin üçüncü ülkelere askeri ve ekonomik olarak bağımlılığını artırmaktan başka bir sonuç doğurmayacak olan bu tür krizlerin çözümü için bölge halklarının kendi kaderlerini özgürce tayin edebilmeleri ve kalıcı bir barış inşası için mücadele etmeleri sadece Kafkaslar’ın değil tüm bölgenin en acil ihtiyacı olarak öne çıkıyor.
Yorumlar kapalıdır.