Covid-19 politik bir salgın olabilir mi?

Pandeminin yayılma seyrinin endişe verici boyutlarda olduğunu, özellikle de İstanbul’un büyük bir tehlike altında olduğunu resmî kurumların da kabullendiği zor günlerden geçiyoruz. Bu tablo karşısında pandemiye karşı sürdürülen mücadelenin aslında politik bir mücadele olduğunu görebiliyoruz.

Salgının ilk günlerinde özellikle sağlık bakanı Koca, basını azarlamayan, her fırsatta şeffaf olduğunu iddia eden, kapsayıcı bir imaj çizerek ciddiye alınır bir sempati toplamıştı. Bu dönemlerde de bakanın pandemi ile mücadeleyi halkla ilişkiler/hükümet propagandası için bir tür reklamcılık çalışması olarak sürdürdüğünü ifade etmeye çalışmıştık. Bakanın salgınla mücadelede olmasa da sempati toplamadaki başarısı hükümetin yakın dönemdeki en büyük kazanımı olarak görülmekteydi. Ta ki “yeni normalin” ilan edilmesine kadar. Bu dönemde iş cinayetlerinde işçiyi, kadın cinayetlerinde kadınları suçlu gösteren Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı taklit eden Sağlık Bakanlığı, salgından ötürü halkı suçlamaya başlamıştı.

Geçtiğimiz ay hükümetin pandemiye karşı mücadelede hiç de şeffaf olmadığının ayan beyan görüldüğü bir ay oldu. Ekim ayına koronavirüs salgını hakkında elimizdeki verilerin tamamının yanlış olduğunu öğrenerek girdik. Her şey 10 Eylül günü bakan vaka sayısını 1.512 olarak yayınlamış olmasına rağmen, aynı gün içerisinde testi pozitif çıkan kişi sayısının 29.377 kişi olduğuna dair iddiaların açığa çıkması ile başladı. CHP milletvekili Murat Emir’in Laboratuvar Bilgi Sistemi’ni kaynak olarak gösterdiği iddia anlaşılan doğru idi ki hükümet cephesinden konuya dair tek bir yalanlama gelmedi. Hemen ardından, 30 Eylül günü Bakan Koca yayınlanan sayıların yalnızca testi pozitif olan ve semptom gösteren hastaları işaret ettiğini bunun da başından beri böyle olduğunu söyleyiverdi. Bu önemli bilgi olmaksızın salgının kontrol altına alınmasının mümkün olmadığını tüm bilim insanları ifade ediyor. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Sağlık Bakanlığı tüm dünyaya ve Türkiye emekçilerine açıkça yalanlar söyleyerek pandemiye karşı değil işçi sınıfına karşı mücadele etmekteymiş. Amacı salgını yenmekten çok, halktan hükümet adına sempati toplamakmış. Yani pandemiye karşı mücadele sadece işçi emekçiler için değil iktidar için de siyasi bir mücadeleymiş. Tek farkla işçi-emekçi siyaseti salgının sonlanması için salgına karşı bir mücadeleyken, hükümetin siyaseti yalan üzerine kurulu kuru bir propagandaymış.

Hükümet başından beri salgınla mücadelede şeffaflığı ile gururlanırken destan yazdığını söylemekten geri durmuyordu. Evet dünyadaki diğer hükümetlerin de bu konuda şeffaf olmadığını söyleyebiliriz. Ancak Sağlık Bakanlığının içerisine düşmüş olduğu durum yalnızca Türkiye’de değil dünyada da salgınla mücadeleye zarar verecek bir nitelik taşıyor. Buna karşı Bakan sayı saklamayı “ulusal çıkarlar” adına sürdürdüğünü kabul etse de, “destan yazan” bir hükümetin bakanına göre bir hayli amatörce davranıp tüm verileri 15 Ekim’de yayınlayacağını ifade etti. Bu aralıkta hükümet içerisinde ne oldu, ne bitti, hangi sektörün patronu durumdan ne şekilde rahatsız oldu tam olarak bilmiyoruz, ama ne 15 Ekim’de ne de sonrasında gerçek sayılar ile ilişkili olarak hiçbir bilgi açıklanmadı.

Hükümet cephesinde salgınla ilişkili olarak herkesin yalan söylemediğini, durmuş saatin bile günde iki kez doğruyu gösterdiğini kabul etmek gerekir. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya: “İstanbullu hasta hasta işe gidiyor. Çünkü Covid’den korkuyor ama işten atılmaktan daha çok korkuyor. Bu noktada bir sorun var” diyerek aslında olan biteni salgının politik ve sınıfsal yönünü gözler önüne serdi. İşçi emekçiler 1 Mayıs kutlamak isterken hemen karşısına bir ordu yığan, hak aradıklarında zor kullanmaktan imtina etmeyen valilik anlaşılan o ki patronların aleyhine olabilecek hiçbir adımı hayata geçirmeyi kabul etmiyor. Üstelik işten çıkarmalar — sözüm ona — yasakken!

Açıklanan “aktif hasta” sayılarına inanacak olursak bugün 12 Mayıs ile — yani normalin ilanından iki hafta öncesi ile — aynı aktif hasta sayısına (38 bin) sahibiz.

Gidişin iyiye olmadığı bu koşullarda mücadele merkezimiz sınıf örgütlerimiz olmalı. Hükümetin politikasının tersine pandemi ile mücadelesini sürdüren Tabip Odası’na, emek örgütleri ile beraber destek verebilirsek salgını yenilgiye uğratabiliriz. Patronların pandemiye karşı bir politikası var ve hükümet bunu uyguluyor. Bizim ihtiyacımız da emekçilerin politikasını vücuda getirmek olmalı.

Yorumlar kapalıdır.