Türkiye’de ilk vakanın 11 Mart’ta açıklanmasından sonra 16 Mart 2020’de örgün eğitime ara verilmiş, daha sonra tüm kademeler için eğitimin uzaktan tamamlanması kararlaştırılmıştı. Eylül 2020’de ise -vaka sayılarının artma riski göz ardı edilip- kademeli olarak yüz yüze eğitime geçilmesi gündeme geldi. Öncelikli olarak, ilkokul 1. sınıf ve meslek liselerindeki tüm öğrenciler (yalnızca meslek dersleri için) yüz yüze eğitime başladılar. Daha sonra 12. ve 9. sınıflar ile ortaokul 8. sınıf ve ilkokul 2., 3. ve 4. sınıflar okula gitmeye başladı.
Yüz yüze eğitimin koşulları sağlanmadan okulların açılmasının ardından, birçok okulda pozitif vakalar arttı ve sınıflar karantinaya alındı. Tüm bunlara rağmen Milli Eğitim Bakanı sınavların yüz yüze yapılacağını söyleyip, öğrenci, öğretmen ve okul çalışanlarını riske atmaya devam etti. Sınavların bitiminden birkaç gün sonra, 17 Kasım günü ise Cumhurbaşkanı, kabine toplantısı sonrası, eğitimin yıl sonuna kadar uzaktan yapılacağını açıkladı.
Peki, şimdiye kadar uzaktan eğitimde başarı sağlandı mı?
Öncelikle şunu çok rahat söyleyebiliriz ki, bu durum toplumun kırılgan bir kesimi için ciddi anlamda eğitimde kesintiye neden oldu. Bu süreçte Türkiye, EBA (Eğitim Bilişim Ağı) ve TRT kanalları ile öğrencilerin eğitimden geri kalmasını sözde engellemeye çalıştı fakat bu araçlara ulaşım yadsınamayacak düzeyde sınırlı kaldı.
Bu koşullarda öğrencinin çevrimiçi (online) eğitime erişimi, şüphesiz ailelerin içinde bulundukları ekonomik düzey ile yakından ilgili. Ailelerin gelir düzeyleri eğitime devamlılığın önemli bir şartını oluşturuyor. Çünkü uzaktan eğitim internet, bilgisayar, kulaklık, kamera gibi ekipmanlar ve ders dinlenebilecek sessiz bir ortamın varlığı gibi bazı gereksinimler yaratıyor. Bu koşulları sağlayamayan öğrenciler için eğitimin ciddi anlamda kopuk ilerlediği gözle görülür bir gerçek.
Her şey sınıfsaldır!
Covid-19 salgınının sınıfsal boyutu eğitimde de kendini böyle gösteriyor. İnterneti olmayan, derse girebilecek ekipmanı dahi bulunmayan milyonlarca öğrenci için eğitim maalesef sekteye uğruyor. Dolayısıyla bu şartlar altında her öğrenciye, eğitimin aksamaması adına, bilgisayar ve parasız internet sağlanmalıdır. Pandeminin derinleştirdiği bu eğitim krizinde, özel gereksinimli öğrenciler ve anadili Türkçe olmayan, göçmen, sığınmacı ailelerin çocukları da eğitim hakkına eşit biçimde ulaşabilmelidirler.
Onlar “virüs ayrımcılık yapmıyor’’ diyerek salgının sınıfsal boyutunu görmezden geledursun, bizler yaşadığımız olaylarla, bunun doğruluk payının ne kadar az olduğunu görebiliyoruz. Gerek Covid-19’un evden çalışma imkânı olmayan işçi sınıfı içinde artış göstermesi, gerek sosyo-ekonomik düzeyi düşük ilçelerde bulunan okullardaki vaka artışları olsun, bunlar bize salgının sınıfsal boyutunu açıkça gösteriyor. Son olarak yazımızı bitirmeden önce bir duvar yazılamasının Türkçesini hatırlatalım: Korona bir virüstür, kapitalizm ise geniş kitleleri tehdit eden bulaşıcı bir hastalıktır. (Corona is the virus, Capitalism is the pandemic.)
Kaynakça
https://www.ttb.org.tr/kutuphane/covid19-rapor_6/covid19-rapor_6_Part64.pdf
https://www.ttb.org.tr/kutuphane/covid19-rapor_6/covid19-rapor_6_Part56.pdf
https://www.ttb.org.tr/kutuphane/covid19-rapor_6/covid19-rapor_6_Part65.pdf
Yorumlar kapalıdır.