İK çalışanı anlatıyor: “Yeterince ezilmediğimizden değil, başka bir yol bilmediğimizden bir araya gelemiyoruz”

Pandemide fazla mesailerle evden çalışmaya devam eden bir ofis çalışanı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz. Merve, özel bir firmanın insan kaynakları ve işe alım süreçlerini yürütmekte. Patrona en yakın olarak bilinen İK çalışanları için durumu “tüm işçiler üzerindeki tahakküm ve yaptırımlar İK çalışanları için de fazlasıyla geçerli. Ek olarak, başka çalışanların haklarını rahatça savunabilirken kendi haklarını dile getirdiklerinde ayrıcalık talep ediyormuşçasına bir algı yaratılarak psikolojik bir baskı da uygulanıyor,” diye ifade ediyor.

Gazete Nisan: Selam Merve, öncelikle çalışma şartlarının daha da zorlaştığı bugünlerde bize vakit ayırabildiğin için teşekkür ediyoruz. Bizi okuyanlara, bu röportajı haftasonu da çalıştığın için mesai başlamadan sabah 7’de yapmak durumunda kaldığımızı belirtmek isteriz. Tekrar hoş geldin. Öncelikle İK çalışanlarından genellikle korkulur, çünkü genelde patron yanlısı olarak görülürler; işten çıkarma, uyarı verme gibi disiplin süreçlerini yürüttükleri için sevilmezler; diğer çalışanlardan farklı bir statüleri olduğu düşünülür. Sence bunda haklılık payı var mı yoksa İK çalışanları da en az bizim kadar işçi mi?

Merve: Sorumlulukları dahilinde olan işler ve yetkileri nedeniyle bu korku oluşmuş durumda. Fakat aslında karar alıcı değil, uygulayıcı bir rol üstlendikleri için korkulması gereken kişiler İK çalışanları değil, patronlar bence. Tüm işçiler üzerindeki tahakküm ve yaptırımlar İK çalışanları için de fazlasıyla geçerli. Ek olarak, başka çalışanların haklarını rahatça savunabilirken kendi haklarını dile getirdiklerinde ayrıcalık talep ediyormuşçasına bir algı yaratılarak psikolojik bir baskı da uygulanıyor. Yine de birçok farklı kök nedene dayanmakla birlikte diğer işçilere göre farkındalıkları daha düşük bir meslek grubu diyebiliriz.

Gazete Nisan: Salgının şartları tüm çalışanlar için daha da acımasızlaştırdığını kendi tecrübelerimizden de biliyoruz. Evde çalışabilen ofis çalışanları kendini şanslı azınlık olarak görse de pandemiden önce daha iyi koşullarda çalıştığını söylesek abartmış olur muyuz?  

Merve: Bence abartmış olmayız. Çoğu işverenin işe girerken vermeyi taahhüt ettiği yemek ve yol yardımlarını dahi kestiğini biliyorum. Aslında tam tersi ek ödenek ve yan hakları kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden ele almak gerekiyor. Yani yemek ihtiyacı ofiste de evde de geçerliliğini korumakta ve doğal olarak ödenmeye devam edilmesi gerekiyor.

Yol yardımı eğer kartlara yüklenen bakiyeler değil nakdi yardımsa ödenmeye devam etmeli, çünkü bunu genellikle maaşa ek bir gelir olarak lanse ediyor patronlar ve çalışanlar da hayatlarını bu doğrultuda planlıyor. Ek olarak, eğer yol yardımı vermeyen bir işyerinden bahsediyorsak; pandemi sürecindeki ulaşımın özel servis araçları ile sağlanması, evden çalışan kişilerin ofise gitmek zorunda olduğu günler için özel araç kullanımlarında yakıt desteği veya taksi kullanımlarının karşılanması gerekiyor.

Evden çalışılmaya geçildiğinden beri birçok haklı taleple karşılaştım tabii ki. Bunlar arasında en yaygınları nakdi destek (kahve, elektrik ve su harcamalarındaki artış), internet desteği, telefon faturası desteği ve mobilya desteği diyebilirim.

Bence bir bütçe çalışması yapılarak elektrik, su, doğalgaz, internet, telefon giderleri için bir rakam belirlenmeli ve çalışanlara ödenmeli. Yemekhanesi olan işverenler evden çalışıldığı süreler için yemek kartı uygulamasına geçmeli veya nakdi yardım yapmalı. Ayrıca çalışanların ergonomik koşullarda çalışmalarının sağlanması gerekiyor, talep eden kişiler ofisten mobilyalarını alabilmeli ve kargo sürecini işveren karşılamalı. Sözün özü, pandemi nedeniyle ve geçim sıkıntısıyla boğuşan onlarca çalışana bir çelme daha takmak yerine yüklerini hafifletmeliyiz.

Gazete Nisan: Aralık ayı – ocak ayı vergi dilimleri yüzünden maaşların en az olduğu aylar. Brüt maaş zorlaması hakkında ne düşünüyorsun?

Brüt maaş uygulaması işveren için kârlı bir model. Fakat çalışan açısından baktığımız zaman hangi ayda ne kadar kazanacağını bilememek, üstelik sağlanan yan hakların da bordrolara eklenmesi nedeniyle şişen gelir vergisi matrahı yüzünden erkenden gelir vergisi dilimlerine geçiş yapmak çok büyük bir dezavantaj. Atılan taşın ürkütülen kuşa değmediği bir süreç olarak değerlendiriyorum.

Gazete Nisan: Pek çok ofis çalışanı yanındaki çalışma arkadaşına ücretini söylemek istemiyor, zam dönemlerinde de zamlar saklanıyor. Gerekçe ise “söylersem işten atılırım” oluyor. Bunun bir geçerliliği var mı?

Merve: Ücret gizliliği, iş sözleşmelerinde ele alınan bir madde. Emsal davalar ve kararlara bakmak gerekir, fakat böyle bir durum çalışma düzenini bozmak, kurallara riayet etmemek nedeniyle işveren tarafından işçilerin tazminatsız işten çıkarılmalarına neden olabilir. İşveren buna ihtiyaç duyuyor çünkü bu şekilde işyeri içinde ücret eşitsizliğini sürdürebiliyor.

Gazete Nisan: Peki, kadınlar ve erkekler aynı işi yaptığında gerçekten eşit ücret alabiliyorlar mı?

Bu sektörel olarak ve ücret skalası nezdinde farklılık gösteren bir konu bence. Benim çalıştığım sektörde rahatlıkla evet diyebiliyorum fakat birçok sektörde erkeğin evi geçindirmesi gerektiği kisvesi altında daha fazla kazanması sağlanıyor. Sağlanıyor diyorum, çünkü ya prim hakkı tanınıyor ya da terfi önceliği… Hak etmekten bağımsız bir şekildei cinsiyet temelli ayrıcalık olarak sunulan bir durum söz konusu. Asgari ücretle çalıştırılan tüm işçiler mecburen aynı ücreti alıyor. Asgari ücret seviyesinde bir ayrım olmadığı gibi hiçbir ücret seviyesinde de ayrım yapılmamalı.

Gazete Nisan: Ofis çalışanlarının diğer işçi gruplarına göre dayanışma, talep etme, isyan etme gibi pratikleri daha düşük. Bunu neye bağlıyorsun? Zincirlerimizden başka kaybedecek şeylerimiz var mı, yoksa eğer örgütlenmemiz önündeki engeller ne? Sence ofis çalışanları nasıl bir araya gelirler?

Merve: Burada temel yanılgı ofis çalışanlarının ne kadar işçi olduklarının farkında olmayışı gibi görünüyor. Ayrıca ofislerde daha yakın bir denetimin ve dayanışmak yerine birbirini ezerek yukarı çıkmanın yaygın olduğu bir kültür var. Diğer yandan da çoğumuz ofiste yaptığımız işler dışında para kazanmanın bir yolunu bilmiyoruz, doğal olarak da bir örgütlenmeye karışıp mimlenmek ve bir daha benzer bir iş bulamamaktan korkuyoruz. Örneğin her sektörde çok yaygındır, mavi yakalı çalışanlar için fazla mesai, resmi tatil çalışmaları ödenirken beyaz yakalı çalışanlar için ödenmez ama kimse de sesini çıkarmaz. Bunu herkes bilir fakat kimsenin sesini çıkaracak gücü olmaz, çünkü destek görmeyeceklerini bilirler.

İlk adım ofis çalışanlarını, taktıkları toz pembe gözlüklerin gerçek dünyayı göstermediğiyle yüzleştirmek ve işverenlerin havuç-sopa yöntemi ile de bu yanılgının bozulmasını engellediğini göstermek olmalı. Yeterince ezilmediğimizden değil, başka bir yol bilmediğimizden bir araya gelemediğimizi düşünüyorum.

Yorumlar kapalıdır.