“Evden çalışmanın sonucu ek masraflar ve fazla mesai oldu!”

Merhaba arkadaşlar, ben Çağrı Merkezi (Call Center) çalışanıyım. Pandemi öncesi ofiste çalışırdık, şimdilerde ise evimizin bir odasını ofise çevirdik ve öyle çalışmaktayız. Ne yalan söyleyeyim, evden çalışma planı ilk dillendirildiğinde bu işe hevesle yaklaşmıştım. Hem artan koronavirüs vakaları biz emekçileri korkutuyordu hem de İstanbul gibi trafiğin her saat yoğun olduğu bir şehirde yaşadığım için bu trafiği yaşamayacak, günümün iki saatini yolda geçirmeyecek olmak bana cazip gelmişti. Ancak ofisimizde de ilk pozitif vakanın çıkmasıyla birlikte patronlar “Herkes bilgisayarları evine götürecek; telefon sistemi ve interneti kurup sistemi aktif hale getirmelisiniz, interneti olmayan internet bağlatacak ve ikinci bir emre kadar evden çalışılacak” dedi. Bunun üzerine yaklaşık 40 ofis emekçisi arkadaşımız tabiri caizse bilgisayarları sırtlanıp evimize taşıdık.

Bu süreçte eve internet bağlatmak, bilgisayara uygun mobilya, masa, sandalye almak zorunda kaldım. Zaten kıt kanaat geçinmekteyiz, üzerine bir de ekstra masraf kalemleri çıkmaya başlamıştı. Bu durum görüştüğüm diğer emekçi arkadaşların da karşılaştığı bir durumdu. Her ay 80 lira gelen elektrik artık 130 lira olmuştu. Ofiste öğle yemekleri verilirdi, artık kendi evimizde bunu karşılar olduk ve bu haliyle mutfak masraflarımıza yansıdı. Yemek kartı ya da gıda yardımı veya elektrik, internet gibi işçinin sırtına bindirilmiş ek masraflar hiçbir zaman dikkate alınmadı patronlar tarafından.

İşin bir de fazla mesai boyutu var. Telefon sistemlerimiz sabah 9’da aktif hale gelir, akşam 6’da ise sonlandırılır. Ancak çoğu zaman mesai saatinden sonra da telefonumuz çalmakta ve bu çalan telefona kim müsait ise cevap vermek zorunda. Bu da bizim aslında “evden çalışma” değil de “ofiste yatma” modelinde olduğumuzu göstermekte. Mesaiye kalıyoruz ancak ücret almıyoruz, evden çalıştığımız için ek masraflarımız oluyor; ancak bunları dillendirdiğimizde patronlar üç maymunu oynuyor. Yani evden çalışmanın sonucu bizim için ek masraflar ve fazla mesai oldu!

Bu sorunları yalnız bizim yaşamadığımızı biliyoruz. Pandemi sürecinde biz emekçilere birçok saldırı olmakta. Bu saldırılar hükümetten destek alan patronlar aracılığıyla yapılmakta. İşten çıkarmalar yasaklandı denilmekte ancak patronlara ücretsiz izne çıkarma hakkı verilerek işçileri açlık ve sefalet ücretine mahkûm etmenin önünü açtılar. Sadece bu da değil; işçi çıkarmak yasak ama patronlar açısından bu yasağın istisnası var: Kod-29. Bu kapsamda patronlar işçileri ahlak ve iyi niyet kurallarına uymadığı gerekçesiyle işten çıkarabiliyor ve bunun sonucunda tazminat ve ihbar tazminatı gibi birçok haktan da mahrum bırakıyorlar. Tabii patronlar bunu da hemen işçilere dönük saldırılarında bir araç olarak kullanmaya başladılar. Bunu fırsata dönüştüren patronlar anayasal hak olan sendikaya üye olma hakkı gibi en doğal hakkını kullanan işçileri Kod-29 ile işten çıkarıyor!

Bütün bu saldırılar bize gösteriyor ki beyaz yakalı veya mavi yakalı olalım fark etmez, bu kapitalist sistemde bize saldıran güruh tek, düşmanımız aynı! Bu yüzden taleplerimiz ve mücadelemiz de ortak! Emeklerimizin değer gördüğü; işçiden emekçiden yana olan bir dünya umuduyla…

Yorumlar kapalıdır.