Evden çalışma: Patron artık sizsiniz(!)

Amerika merkezli bir danışmanlık şirketinin Covid-19 İşveren Aksiyon ve Hazırlık Planları araştırmasının Türkiye sonuçlarına göre, pandemi öncesi yüzde 14 olan uzaktan çalışma oranı pandemi ile yüzde 68’e yükseldi. Daha önce uzaktan çalışmayı tecrübe etmemiş ve özellikle İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde zamanlarının ve enerjilerinin büyük bölümünü yolda harcayan işçiler arasında bu durum ilk önce memnuniyetle karşılandı. Ancak yeni durumda birçok işveren evden çalışanlara günlük 8 saati aşan mesai yaptırırken, yemek ve yol paralarını da kesmeye başladı. Ayrıca telefon ve internet ücretleri de patronlar tarafından çalışanların üzerine yıkıldı. Dolayısıyla hakların ve sınırların belirli olmadığı bu yeni model, esnek ve güvencesiz çalışmanın farklı bir biçimi haline geldi.

“Nasıl olsa evdesin…”

Geçtiğimiz günlerde bir yazılım şirketinin çalışanlarına gönderdiği e-posta ile bu durum belgelenmiş oldu. E-postada çalışanların evde tuvalete giderken bile cep telefonlarını yanına almaları emredilmiş, alışverişe gitme mazeretlerinin kabul edilemeyeceği ve öğle tatilinin evden çalışma süresince kaldırıldığı ilan edilmiş. Bu durumu yazılı olarak görmek şaşırtıcı olsa da pratikte çok farklı bir tablo olmadığını görüyoruz. “Nasıl olsa evdesin, şuna da bakabilir misin”le başlayan WhatsApp yazışmaları, “Şu an herkes karantinada, başka napıyorsun ki” ile devam eden diyaloglar ile işyeri-mesai saatleri belirsizleşti ve ücreti ödenmeyen fazla mesai kural halini aldı.

Patronların medya organları derhal evden çalışmanın püf noktalarını anlatmaya koyuldular. Evde çalışırken giymek üzere şık ev kıyafetleri satın alınması gerektiğinden bahsettiler. Eğer gerçekten planlı ve disiplinli olunabilirse hem yazılımcı hem de bir ressam olabileceğimiz yalanını sattılar. Artık patron biz olduğumuza göre (!) kendi çalışma düzenimizi kendimizin belirleyebileceği ideolojisini yayarak gerçekte günün her saati çalışmaya hazır insanlar kurguladılar.

Peki gerçekten patron biz miyiz? Öncelikle, evden de çalışıyor olsak, mesai saatlerimizi bizim belirlemediğimizi kabul ederek işe başlamamız gerekiyor. Yolda geçirdiğimiz vakti tasarruf ediyor olabiliriz ama “Nasıl olsa kapanma var” denerek çalıştığımız haftasonlarını da düşünmemiz gerekiyor. Patronumuza, bizi sürekli denetleyen yöneticimize fazla çalışma borcumuz olmadığını hatırlatmamız ve sırf evde çalıştığımız için ücretimizde veya yan haklarımızda indirim yapılamayacağını dile getirmemiz gerekiyor.

Günlük çalışma süresi, evden çalışmada da fazla çalışmalar dahil 11 saati aşamaz. Patronlar, ara dinlenmelerine uymak zorundadır. Haftalık 45 saati aşan çalışmalar evden çalışmada da fazla çalışma sayılır. Fazla çalışma hükümlerine uygun olarak fazla çalışma saat ücretinin en az yüzde 50 fazlasıyla ödenmesi gerekir.

“Hepsinin farkındayız ama iş süreleri belli değil, arayan yöneticimizi saat kaç olursa olsun cevaplamak zorundayım” diyebilirsiniz. Elbette ki tek başımıza bu koşullara direnmek çok zor. Bunu toplu olarak yapmamız, yani işyerlerinde işverenin tek otorite olmasına son verecek etkinlikte denetimi bizim kurmamız gerekiyor. O halde evden çalışıyor olsak da ihtiyacımız olan; işi ve işverenin uygulamalarını denetleyebilecek işçi komiteleri, sendikal örgütlenme ve hukuki güvence. Bir sonraki yazımızda nereden başlayabileceğimizi irdeleyeceğiz.

Yorumlar kapalıdır.