İşsizlik bitebilir mi? Evet, mümkün!

Türkiye pandemiye ekonomik kriz şartları altında girdi. Pandemide patron yanlısı politikalar ile kriz hem derinleşti hem de bütün ağırlığını emekçilerin yaşamlarında hissettirdi. Kötü çalışma koşulları, mücadelelere yapılan saldırılar bunun bir sonucu. Krizin en büyük göstergesi ise düşük ücretler ve işsizlik.

Patronların en temel saldırılarından biri, kazandıkları parayı artırmak için işçilerin ücretini düşük tutmak. Bunu emekçilerin çoğunluğunun maaşı olan ve yoksulluk sınırının altında belirlenen asgari ücret ile sağlıyorlar. İktidar, her sene, emekçilerin çoğunluğunu yoksulluk sınırının altında bir ücrete mahkûm ederek bu konuda patronlara tüm imkânları sağlıyor.

Pandeminin derinleştirdiği krizin diğer bir sonucu ise günden güne artan işsizlik. Patronlar azalan kârlarını artırmak için daha az işçiye daha az ücret ödeyerek emekçileri hem işsizliğe mahkûm ediyorlar hem de çalışanların gözünü korkutarak insanlık dışı şartları kabul etmelerini istiyorlar.

Devletin yayımladığı ve iş bulmaktan ümidini kesmiş insanları hesaba katmadığı verilerde işsizlik yüzde 16’lara dayanmış durumda, geniş tanımlı işsizlik ise yüzde 30’larda. Bu verilere göre iş bulamayan insanların neredeyse yarısı iş bulmaktan ümidini kesmiş. Gençlerin yüzde 28’i de ne eğitimde ne istihdamda. Önümüzdeki aylarda ise bu sayıların daha da artacağını öngörebiliriz. Çünkü patronlar daha çok kazanmak adına krizi bahane ederek işçileri işten atmaya devam edecekler ya da işsizlikle korkutarak düşük ücretlere ve kötü çalışma koşullarına mahkûm edecekler.

Peki bu durumdan bir çıkış yok mu? Elbette var. Öncelikle işten çıkarmaların gerçekten yasaklanması gerekmekte. İktidar işten çıkarmaları yasakladığını söylese de hepimiz öyle olmadığını biliyoruz. Ya kısa çalışmaya göndererek ya da Kod-29’u kullanarak işçileri işyerlerinden uzaklaştırmaya devam ediyorlar.

Öte yandan, mevcut işler çalışabilen insanlar arasında bölünebilir. Uzun çalışma saatleri yine patronların daha çok kâr elde etmek için benimsedikleri bir yöntem. Oysa işgününü 6 saate indirerek ve vardiyaları 4’e çıkartarak pekâlâ işsizliğin önüne geçilebilir. Ayrıca tüm bunlar yapılırken ücretler yoksulluk sınırının üstüne çıkarılabilir.

Patronlar, sahibi oldukları medya organları ve onları destekleyen iktidar tüm imkânlarıyla böyle bir şeyin imkânsız olduğunu söylüyorlar. Ancak bu imkânsız değil! Türkiye’nin yüzde 10’unun sahip olduğu servet, geri kalan yüzde 81’inkine eşit durumda ve bu gelir adaletsizliği daha da artmakta. Sadece pandemide milyoner sayısı yüzde 35 arttı. O yüzden herkese iş ve yaşanabilecek bir ücret sağlamak oldukça mümkün, yapılması gereken zenginliği adil bir şekilde dağıtmak!

Ancak bunu ne patronlar ne de iktidar gerçekleştirecek. Zenginliğin adil dağıtılması ancak işçi ve emekçilerin örgütlülüğü ve birlikteliği ile başarılabilir. Emekçiler kendi işleri ve yaşamları için birlikte mücadele ettikçe hem insan onuruna yaraşır bir ücreti sağlayabilir hem de çalışma saatlerini düşürerek işsizliği ortadan kaldırabilir.

Yorumlar kapalıdır.