Tarihte bu ay | 24 Ocak kararları: 1980 sonrası düzen partilerinin program taslağı

Neden bugün ağır koronavirüs vakalarının hastanelerde yatak bulamamasından bahsediyoruz? Neden ölümle saklambaç oynayan Türkiyeli yoksullara kitlesel düzeyde aşılama yapılamıyor? Neden eline “iş, aş” yazarak intihar eden yurttaşların hikâyeleriyle kulaklarımız çınlıyor? Neden AKP’nin Denizli milletvekili “kuru ekmek yiyorlarsa aç değillerdir” şeklindeki pişkince sözlerinin cezasını çekmiyor? Osmangazi Köprüsü’nden geçmeyen araçların paraları neden asgari ücretten kesiliyor? Bugün neden küçücük çocuklar, eğitim haklarına ulaşabilmek için cemaatlerin paralı yurtlarına mahkûm ediliyor? Neden birileri Saray’da yaşarken, diğerleri de, odun almaya parası yetmediği için ısıtamadığı çocuğunun eline saç kurutma makinesi tutuşturarak, yan odada kendi canını alıyor?

Bu soruları, ne yazık ki, çoğaltmak mümkün. Neden bu soruları soruyoruz peki? Bu sorunun yanıtı, ancak Türkiye işçi sınıfına dayatılmış olan 24 Ocak kararlarında bulunabilinir. 24 Ocak 1980 kararlarıyla işçiler ile emekçilerin sosyal, ekonomik ve demokratik haklarını tümüyle paramparça eden, eline geçirdiği her şeyi sermayeye pazarlayan, özelleştiren; hayatın her alanını piyasa ilişkilerine açan bir ekonomi yönetimi programı Türkiye’de egemen oldu.

Bu kararların geçebilmesi için ilk önce dönemin radikal sosyalist işçi hareketinin dümdüz edilmesi gerekiyordu. 1 Mayıs 1977 provakasyonu bunu başaramadı. MHP’li faşistlerin art arda gelen ve devrimcileri, aydınları, işçileri hedef alan suikastları bunu başaramadı. 1978 Maraş Katliamı bunu başaramadı. Sosyalist işçi hareketi bütün bu provakasyon denemelerinden, derinleşen bir politik olgunlukla çıktı.

Ecevit’in önüne 24 Ocak kararları geldiğinde, kendisi bunların sivil bir hükümetle uygulamaya konamayacağını deklare etti; işçi hareketi ezilmeliydi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademelerinin gözleri Şili’ye döndü: Bu ülkedeki örgütlü halk hareketi, general Pinochet tarafından 1974 senesinde kanlı bir darbeyle ezilmemiş miydi? Daha sonra Pinochet, Şili’yi neoliberalizmin ilk laboratuvarına dönüştürmemiş miydi?

12 Eylül 1980 darbesi sosyalist işçi hareketini iç savaş metotlarıyla yok etmek için örgütlendi. Böylece 24 Ocak kararları hayata geçirilecek ve bugün herkesin ismine aşina olduğu neoliberal ekonomi politikaları, Türk kapitalist sınıflarının çıkarları adına topluma dayatılacaktı.

Ancak unutulmasın: 2019’un Ekim ayında Şili işçi ve emekçileri ayaklandı; Pinochet döneminin anayasasının çöpe atılmasını talep ettiler ve birkaç hafta önceki referandumda da bir Kurucu Meclis’in kurulmasını karar altına aldılar. Şili halkı Pinochet’nin 24 Ocak kararlarını son kullanma tarihi dolmuş ürünler müzesine kaldırmakta kararlı.

Neoliberalizm ilk olarak Şili ile Türkiye’de denenmişti. O en ağır yenilgilerini geçen sene Şili’de almaya başladı bile. Sıradaki neden Türkiye olmasın?

Yorumlar kapalıdır.