Onların gündemi, bizim gündemimiz: Anayasa tartışmaları

Anayasa değişikliği, iktidar cephesinin seçim yenilgisinin ardından yeniden ülke gündemine girdi. Oysa sadece altı yıl önce anayasada kapsamlı değişiklikler yapılarak Başkanlık Sistemi’ne geçilmişti. İktidara göre bu yeni sistem, daha hızlı ve etkin bir yönetimin önündeki bürokratik engelleri kaldırarak Türkiye’nin tüm ekonomik ve toplumsal sorunlarını çözecekti. Ne var ki, Türk tipi başkanlık rejiminde bu sorunlar daha da büyüdü. Ülke çoklu bir yönetim krizine girdi.

Patronların kârlarını korumak amacıyla enflasyonist politikalar, ücretlerin ve emekli maaşlarının baskılanması, sermaye çevrelerinin kamu kaynaklarından fonlanması anlamına gelen Kur Korumalı Mevduat (KKM) ve kemer sıkma politikalarıyla ekonomik fatura işçi sınıfına çıkarıldı, hâlâ da çıkarılıyor. Bunun bir sonucu olarak, yerel seçimlerde bir kez daha açığa çıktığı gibi, mevcut düzen artık işçi sınıfının rızasını üretmekte güçlük çekiyor. İşçi sınıfı ile Kürt halkının önemli bir kesimi baskı ortamında bulabildiği her araçla rejime karşı koyuyor.

Bu koşullarda Başkanlık Sistemi bir türlü kurumsallaşamadı; Can Atalay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş örneklerinde olduğu gibi, AYM başta olmak üzere yargı organları ile iktidar arasında sayısız anayasal kriz ortaya çıktı. Çoklu yönetim krizini aşamayan iktidar, sürekli olarak sistemde tadilata gitmek zorunda. Bu nedenle iktidar, cumhurbaşkanlığı seçimi için yüzde 40+1 ve AYM’nin statüsünün değiştirilmesi yoluyla hem rıza üretimini kolaylaştırmayı hem de geriye kalan düzen içi denetim mekanizmalarını ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Düzen muhalefeti ise uzun süre rejime doğrudan bir eleştiri getirmedi ve sorunu, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerisiyle hükümet biçimine indirgedi. Gelinen son noktada ise CHP, seçim sonrasında Özgür Özel ile Erdoğan arasında gerçekleştirilmesi muhtemel anayasa görüşmesi ile çeşitli açıklamaların gösterdiği gibi, baskı rejiminin özüne dokunmaksızın Erdoğan ile bir uzlaşı sağlama ve rejime yalnızca bir makyaj yapma arayışında.

Anayasa değişmeli. Ama iktidarın işçi sınıfı ile Kürt halkı üzerinde daha büyük bir baskı kurabilmesi için değil, Türkiye emekçileri ile Kürt halkının demokratik ve sosyal taleplerini güvence altına almak için değişmeli. Siyasal demokrasinin yeniden tesisi için değişmeli: Hâlihazırda cezaevlerini dolduran on binlerce siyasî tutsağın serbest bırakılması için, emekçilerin grev hakkı ile TİS süreçleri önündeki tüm sınırlamaların kaldırılması için, seçim barajı başta olmak üzere antidemokratik seçim uygulamalarına ve kayyum yönetimlerine son verilmesi için, kadınların ve lgbti+ların temel haklarının güvence altına alınması için ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması için Anayasa değişmeli.

Böyle bir anayasa hazırlamak ne mevcut iktidarın ne de diğer düzen partilerinin gündemi. Onların gündeminde AYM’nin yetkilerinin azaltılması, cumhurbaşkanlığı seçimi için gerekli oy oranı veya en iyi ihtimalle, geçmişte işçi sınıfına sefaletten başka bir şey getirmemiş olan parlamenter sistemin “güçlendirilmiş” bir türevi var. Bunların hiçbiri Türkiye emekçileri ile halk kesimlerinin demokratik ve sosyal özlemlerine karşılık gelmiyor. Bizim istediğimiz bir anayasa ancak baskısız, barajsız ve demokratik bir ortamdaki seçimler yoluyla oluşturulacak; emek örgütlerinin, tüm siyasi partilerin, toplumsal hareketlerin ve Kürt halkının temsil edildiği bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanabilir. Sadece bu şekilde baskıcı rejimden gerçek bir kopuş mümkün olabilir. Bizim gündemimiz, Kurucu Meclis’i bir işçi-emekçi hükümeti ile taçlandırmak. Onların gündemi başka, bizimkisi başka.

Yorumlar kapalıdır.