Çiçek ile diken arasında Kürt hareketine saldırılar
Demokratik haklarla değil, yabancı sermayenin ülke içi yatırımlarını büyütmekle ilgilenen sözde İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklandığı basın açıklamasında, Erdoğan şöyle konuşmuştu: “‘Bir çiçeğe az su vermek onu kuruturken, fazla su vermek de soldurur’ gerçeği, adaletin kuyumcu titizliğiyle uygulanmasını gerektiriyor. Öyle her gördüğümüz çiçeğe su vermeyeceğiz. Susuzluktan boynu bükülmüş bir çiçeğe su vermek adaleti yerine getirmek olurken, dikene su vermek zulüm anlamına gelebiliyor.”
Anlaşılacağı üzere rejim, demokratik ve politik hakların tanınacağı özneler arasında, kendi çıkarlarıyla örtüşecek şekilde keyfi bir “çiçek” ve “diken” ayrımı yapıyor. Bu ayrımda kimlerin “çiçek” olduğu, kimlerin “diken” olduğu ise kısa sürede anlaşıldı.
Şubat ayında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle rejimin hakkında fezleke hazırladığı 25 milletvekilinin 21’i HDP’li. Hatırlanacağı üzere dokunulmazlık görüşmeleri ve oylamaları için TBMM’de grup kararı alınması yasaklanmıştı. Bunun ardından HDP Kocaeli milletvekili Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düzmece bahanelerle düşürüldü ve aynı gün HDP’ye de kapatılma davası açıldı. Elbette İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini ve Boğaziçi öğrencileri üzerinde sürdürülen gözaltı ve baskı terörünü de unutmamak gerekir…
Rejim ilk olarak ekonomik göstergelerin sermaye açısından caydırıcı görünen gidişatında terazinin bir tık dengelenebilmesi için, tamamen bir formalite olarak ihtiyaç duyulan sözde bir insan hakları planı açıklamaya yeltenmişti; aslında rejimin bununla itiraf etmekte olduğu, 20 yıllık iktidarı boyunca, bu planda saydığı demokratik hakların hiçbirisini tanımamış olduğuydu.
Hemen ertesinde rejim, genetiğinde bulunan Kürt düşmanı şoven politik hattı hayata geçirerek, hem baskılar karşısında barajı aşmayı sürdüren HDP’yi sindirmek istedi, hem de yükselişte olan işçi, kadın ve gençlik hareketlerinin kriminalize edilmesini hedefledi.
Sözde insan hakları programı ile Kürt hareketine saldırılar arasında bir çelişki yok, aksine bunlar birleşik bir küme. Erdoğan iktidarda kalabilmek için bir yandan emperyalist merkezlere demokrasi maskesiyle göz kırpıyor, diğer yandan da Cumhur İttifakı’nın mutlak egemenliğinin önündeki en önemli engel olan Kürt hareketini siyaset dışına itmeye çabalıyor. Tam olarak rejimin bekasını güvence altına alma kaygısı taşıdığı için, işçi hareketi bu tip şoven manevralara karşı dayanışmacı bir politik bağışıklık geliştirebilmeli.
Yorumlar kapalıdır.