Şili’de yeni anayasaya doğru…

Şili’nin mevcut anayasası, 1973’te askeri darbeyle işbaşına gelen Pinochet diktatörlüğünden kalma (tıpkı bizim 1982 Kenan Evren anayasası gibi). Bu askeri diktatörlük Şili halkının mücadeleleri sonucunda 1990’da sona ermiş, ama aynı anayasa kullanılmaya devam etmişti. Tahmin edilebileceği gibi diktatörlük anayasası halkın tüm demokratik haklarını yok etmiş, ülkenin kapısını çokuluslu emperyalist şirketlerin sömürüsüne ardına kadar açmıştı (gene bizdeki gibi).

Ama 2019 Ekim’inde, metro biletlerine yapılan zammı protesto etmek için sokaklara dökülen halk, mücadelesini kısa sürede iktidardaki sağcı neoliberal Sebastian Piñera hükümetine karşı yöneltmişti. Hükümetin halkın üzerine polis ve jandarma güçlerini sevk edince de bu kez mücadeleler tam bir demokrasi ve rejim karşıtı savaşıma dönüşmüştü.

Baskıyla sonuç alamayan Piñera bu kez “demokratik gericilik” politikasına başvurdu. Kasım ayı ortasında parlamentoda muhtemel bir devrimden korkan diğer burjuva partileriyle birlikte bir “Barış ve Anayasa İçin Anlaşma” ittifakı kurdu. Amacı parlamentoda anayasada ufak tefek tadilatlar yaparak kitleleri susturmaktı. Ama kitleler faşist anayasayı tümüyle reddediyorlardı. Bunun üzerine hükümet anayasada köklü değişiklikler yapıp yapmamayı halka sormak zorunda kaldı ve 25 Ekim 2020’de referandum yapılacağını ilan etti.

Ama kapitalist burjuva partiler anayasayı kendileri belirlemek istiyordu. Emekçi kitleler ise, anayasanın kendilerinin ağırlıkta olacağı yeni bir Kurucu Meclis tarafından yapılmasını talep ediyorlardı. Bunun üzerine hükümet referanduma iki soru ekledi: Anayasa 1) yarısı parlamento ve diğer yarısı halk tarafından seçilecek bir Karma Anayasa Kurulu tarafından mı; yoksa 2) hepsi halk tarafından seçilen bir Kurucu Kurul tarafından mı yapılmalıydı?

Bu aslında halkın istediği bağımsız ve egemen Kurucu Meclis talebine karşı bir manevraydı. Ama gene de 25 Ekim’de gerçekleşen referandumda halkın yüzde 78,27’si faşist anayasanın değişmesinden yana olduklarını ve yüzde 79,04’ü de tamamı halk tarafından seçilen bir Kurucu Kurul tarafından yapılmasını onaylayarak hem diktatörlük anayasasını çöpe attı, hem de sağcı Piñera hükümetine karşı ağır bir darbe indirdi.

Aslında Kurucu Kurul önerisi gerçek bir bağımsız ve egemen Kurucu Meclis olmadığından bu bir yarım zafer. Çünkü 11 Nisan 2021’de yapılacak Kurucu Kurul seçimleri, yürürlükteki büyük burjuva partilerini koruyan ve bağımsız ve devrimci emekçi örgütlerini sınırlayan seçim yasasına göre düzenlenecek. Öte yandan “Barış Anlaşması”na göre anayasadaki herhangi bir değişiklik ancak üçte iki oyla kabul edilebilecek. Yani Kurul’a üçte bir oranında girecek burjuva partileri, halkın yararına değişiklikleri engelleyebilecek.

Dolayısıyla, gerçekten demokratik bir anayasaya ulaşana değin Şili emekçilerinin mücadeleleri sokaklarda, alanlarda ve işyerlerinde sürmeye devam edecek.

Yorumlar kapalıdır.