Hükümet pandemiyle savaşta havlu attı
Türkiye dünyada nüfusu en fazla olan 19. ülke. Ancak Türkiye en fazla enfekte olmuş insan sayısında dünyada 9. sırada yer alıyor. Nüfusça Türkiye’den çok daha kalabalık olan pek çok ülke, enfekte olmuş insan sayısında Türkiye’yi geriden takip ediyor. Üstelik mutasyona uğramış virüsün durumun ciddiyetini daha da artırdığı konusunda herkes hemfikir.
Dünya ile kıyaslandığında görünür olan bu dengesizliğe rağmen Cumhurbaşkanının 1 Mart’ta yaptığı kontrollü normalleşme duyurusu ile pandemi yönetiminde yeni bir sayfa açılmış ya da pandemi ile mücadele defteri hükümetçe kapatılmış oldu diyebiliriz. Cumhurbaşkanı 1 Mart günü, uzun ve ilişkisiz bir dizi sözün ardından nihayet sadede gelerek, konuşmasının küçücük bir kısmını kapsayan bir alanda kimi kısıtlamaların kaldırılacağını söyledi.
Sağlık Bakanı da kontrollü normalleşmeye hazır olunduğunu duyurmuş olsa da işler biraz garip ilerliyor. Zira bugüne değin hükümetin başarı ile en ufak bir ilişkisi olmayan hususları büyük bir zafer olarak pazarlamasına epey alışmıştık. Ancak bu kez cumhurbaşkanı, sözcüleri ve temsilcileri içinden geçilen durumu mütevazı bir ileri adım olarak dahi göstermeye yeltenmiyorlar. Bu hususu uzun uzun incelemeye gerek yok. Hükümet Haziran 2020’de yayınladığı normalleşme sürecini vaka ve hastane doluluğundaki düşüşe dayandırıyordu. Şimdiyse elinde böyle bir veri yok. Kaldı ki, şeffaflıktan bir hayli uzak olan kendi verileri dahi durumun vahametini gözler önüne seriyor.
Yukarıdaki grafik Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre 20 Şubat’tan bu yana aktif hasta sayısını gösteriyor. Oysaki kontrollü normalleşmenin ilan edildiği 1 Mart tarihi hiç de umutlanacak değil, aksine tedbirlerin artırılması gerektiğini gösteren bir döneme işaret ediyordu.
Cumhurbaşkanı, başlayan aşılama sürecinin de normalleşmeye dayanaklarından biri olduğunu söylerken kimi yetkili ağızlar vaka sayılarındaki artışa rağmen ölümlerin düşüp, hastane doluluklarının da aşı sayesinde azaldığını söylüyordu. Peki durum gerçekten de öyle mi? Aşağıdaki tablo, yine Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre hastanelerdeki ağır hasta sayılarını gösteriyor ve açıkça anlaşılan şey şu ki, ağır hasta sayısında da yine ürkütücü bir artış eğilimi söz konusu.
Pandemi ile mücadele ederken yukarıdaki tabloya bakan aklı başında hiç kimse 1 Mart günü normalleşme adımlarının atılmasından bahsetmez, aksine tedbirleri nasıl daha da artırırız diye düşünürdü.
Yanlış anlaşılma olmasın, hükümetin aklının başında olmadığını iddia etmiyoruz. Pandemi ile mücadele etmediğini söylüyoruz. Hükümetin, bir ve yalnızca bir hedefi var: en zenginleri memnun etmek. Bu konuda da aklı son derecede başında. Hükümetin bu hedefi doğrultusunda da verdiği tek kavga büyük patronları daha da zengin etme kavgası. Bu kavgada dövdüğü insanlar da yoksullar, işçiler, emekçiler, memurlar, köylüler, esnaf… Bunun dışındaki hiçbir kavganın kaybedilmesi hükümeti huzursuz etmiyor. İşte bu yüzden hükümet, verilerin açıkça ifade ettiği üzere pandemi ile mücadelede havlu atarken pek de eli titremiyor. İş cinayetlerinden işçiler, kadın cinayetlerinden kadınlar ve nihayetinde pandemiden de halk suçlu bulunuyor!
Türkiye dünyada halkına kişi başına en az nakit yardımı yapan ülkelerden biriydi. Yöneticiler bütçeyi halka destek olmak yerine geçiş garantisi verilen köprülerin sahiplerine ödeme, üçüncü havalimanındaki işletmelerin kirası için iptal ya da indirim uygulama gibi kanallarla doğrudan patronlara vermek istiyorlardı ve bunu yaptılar da.
Bu ay son olduğu açıklanan Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) ve ücretli izin uygulamaları da Türkiye’de hiçbir burjuvayı huzursuz etmedi. Çünkü bu ödenek hiçbir şekilde burjuvalardan yapılan kesintiler ya da onlardan alınan vergilerle değil, doğrudan emekçilerin kendi maaşlarından yapılan kesintilerden, işsizlik ödeneğinden karşılandı. Şu anda pek çok patron için oldukça kârlı olan bu uygulamanın devam etmesi için bizzat hükümetten taleplerde bulunulduğunu görüyoruz. Çünkü patronlar işçiye maaş ödeme yükünden dahi kurtulmak istiyorlar.
AKP hükümeti hakikaten de bir kavga-dava hükümeti. Ve davası işçi-emekçilere karşı. Hükümet elindeki sınırlı kaynağı tamamen patronlara boca etmek derdinde. Bunun için kim ölmüş, kim hastalanmış, hangi esnaf iflas etmiş, bunların önemi ikinci derecede bile değil.
Hükümet açıkça boş verse de pandemi ile mücadele bitmedi ve pandeminin yenilgiye uğratılması da yine bizim ellerimizde. İçinde bulunduğumuz her mücadelede hükümeti göstermelik değil gerçek tedbirler almaya zorlamalıyız. Sendikalarımızdan pandemiye karşı mücadele adına bir eylem planı yayınlamasını istemeliyiz! Pandeminin ilk günlerindeki taleplerimiz hâlâ güncel. Pandemi ve ekonomik kriz karşısında emekçiler için #KaynakVar dediğimiz günlerde öne sürdüğümüz taleplerimiz mücadele başlıklarımız olmayı sürdürecek.
Herkese iş güvencesi!
- İşten çıkarmalar gerçekten yasaklansın! Ücretsiz izin uygulamasına derhal son verilsin!
- 6 saat iş günü uygulansın! Çalışma süresi haftalık 30 saat olsun! Ücretler düşürülmeksizin çalışma saatleri kısaltılarak işler tüm çalışabilen nüfus arasında paylaştırılsın!
- İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemleri işçiler tarafından denetlensin!
- Herkese gelir güvencesi! Emekçiler için kaynak var!
İşsizlik fonu işçilerin denetimine geçsin ve sadece emekçiler yararına kullanılsın!
- En zengin yüzde 1’den yüzde 20 oranında servet vergisi alınsın!
- Özel sektör finans ve bankacılık kuruluşlarının kârlarına ek bir COVİD vergisi uygulansın!
- Yap-işlet-devret (YİD) işletmelerinin tüm ödemeleri durdurulsun, tamamı derhal kamulaştırılsın!
- Emekçilerin denetiminde bir acil durum fonu oluşturulsun!
- Acil durum fonunda toplanacak tüm bu kaynaklar emekçilerin denetiminde kamu yararına kullanılsın! Asgari ücret insanca bir yaşam sürmeye yetecek seviyeye çekilsin! Emekli maaşları ve tüm ödenekler en az asgari ücret seviyesine çekilsin!
- Geliri olmayanlara, herhangi bir başka koşula bağlı olmaksızın insanca yaşamayı olanaklı kılacak bir yaşam geliri sağlansın!
Yorumlar kapalıdır.