Tarihte bu ay: Karşıdevrimci bir girişim olarak 31 Mart Ayaklanması

1908 Devrimi Balkanlardan başlayarak Osmanlı Devleti’nin dört bir köşesine yayıldığında ve her milletten mücadeleci sektörleri içine çekip işçi hareketine belirli bir ivme kazandırdığında, önünde devasa görevler bulunuyordu. Devrimin önderliği Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ndeydi (OİTC). OİTC geleneksel burjuva demokratik görevler ile sorumlulukların yerine getirilmesinde kaypak davranıyordu; padişahı dahi devirmemiş, bir parlamenter monarşi kurmaya çabalamış ve dahası kendisi de hükümet olmayı reddetmiş, hükümeti dışarıdan denetleyen bir siyasal güç olmayı yeğlemişti.

Devrimin bu yarım kalmışlığı, tamamlanmamışlığı istibdat dönemindeki ayrıcalıklarının özlemini çeken gerici sosyal kesimlere harekete geçme fırsatı verdi ve 13 Nisan 1909’da 31 Mart Ayaklanması yaşandı. 

İstibdat döneminde İstanbullular ve medrese öğrencileri askerlikten muaf tutulurdu; 1908 Devrimi bu ayrıcalığa son verdi. Dolayısıyla 31 Mart’ın gerici tabanının önemli bir kısmı bu ayrıcalıklarına yeniden kavuşmak isteyen medrese öğrencileriydi. Yine 1908’den sonra orduda Prusya’dan kopyalanmış disiplin ve eğitim uygulamalarına başlanmıştı; bu durum, alaylıların paşalığa yükselmesini engelliyordu. Monarşi altında kariyer yapma fırsatları ellerinden alınan bu lümpen tabakalar, yeni disiplinin namaz ve hamam gibi dini ihtiyaçlara zaman bırakmadığı bahanesiyle 31 Mart’ın gerici atmosferinin bir parçası oldu.

31 Mart’ın diğer bileşeni ise liberaller ile İslamcılar arasındaki ittifaktı. Prens Sabahattin, Kâmil Paşa, Derviş Vahdetî isimleri ile onların örgütleri olan Ahrar Fırkası ve İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti arasında bir siyasal ortaklık kuruldu. İngiliz emperyalizmi Prens Sabahattin’e desteğini açıklayarak, kendisinin 17. yüzyılda yaşadığı devrimin bir kardeşi olan 1908’in İstanbul’da boğazlanması için çalıştı. Yine softalar, din adamları, imamlar ve benzerleri bu hareketin bir bileşeniydi. 31 Mart sırasında İngiliz emperyalizmiyle koordineli hareket eden İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’nin üyelerinden biri de, geleceğin padişahı Şehzade Vahdettin’di.

31 Mart, OİTC’nin 1908 Devrimi’nin sosyopolitik çıkarlarını gerekli ölçüde savunmak yönündeki kararsızlığının ve devrimin hedeflerine ulaşabilmesi uğruna cüretkâr adımlar atmaktan çekinmesinin bir sonucuydu. OİTC, Rus harbinden sonra ihtiyacın baş göstermesiyle yoksul halk ailelerinin askeri ve sivil devlet okullarına alınmak zorunda kalınmış çocuklarından; dolayısıyla da bürokraside yükselmek isteyen memurlardan ve subaylardan oluşuyordu; onun bu sınıfsal karakteri, 1908’in görevlerini yerine getirmesinde mutlak bir engeldi.

31 Mart boyunca alternatif bir meşrutiyeti savunduğu iddiasındaki liberal-İslamcı koalisyon doğasından kaynaklanan beceriksizliği dolayısıyla saf dışı kalınca, Abdülhamit bir siyasal özne olarak yeniden öne çıktı. Meşrutiyetçi kuvvetlerin oluşturduğu Hareket Ordusu 24 Nisan’da İstanbul’u tekrar ele geçirip gerici hareketi bastırdığında ve Abdülhamit’i tahtından indirdiğinde, birçok kayıplar verilmişti.

***

Kitap önerileri

Sultan Abdülhamid

Yazar: François Georgeon

Çeviri: Ali Berktay

Yayınevi: İletişim

Fransız tarihçi Georgeon’un uzmanlık alanı 19. ve 20. yüzyıl Osmanlı Devleti tarihi, daha özel olarak ise Abdülhamid ile onun iktidarının kapsadığı dönem. Georgeon bu ayrıntılı biyografisinde istibdat rejiminin çıkmazlarını ve onun imparatorluk içinde ve uluslararası düzlemde yaşanan siyasal gelişmeler neticesinde nasıl giderek daha fazla sıkıştığını ve manevra kabiliyetini yitirdiğini açıklıyor. Kitabın konusu bu olmasa dahi dikkatli okuyucu, bu çalışmanın sayfaları arasında aynı zamanda OİTC’nin siyasal kapasitesizliğinin ve onun Abdülhamid’le uzlaşmaya varan sağcı eğilimlerinin faydalı bir anlatısını da bulabilir. Georgeon’un eseri, döneme dair bir tarihi anlatı okumak isteyenler açısından vazgeçilmez bir kaynak rolünü üstlenecektir.

Jön Türkler ve İttihat ve Terakki

Yazar: Sina Akşin

Yayınevi: İmge

Akşin’in kitabı özel olarak OİTC’nin kuruluşu, gelişimi, bölünmeleri, tartışmaları ve kapanışına odaklanan bir örgüt tarihçesi olsa da, tarihçesi Osmanlı Devleti’nin kaderiyle iç içe geçmiş bu örgütün hikâyesine dair anlatılanlar, ister istemez dönemin politik ve toplumsal bir panoramasını da çizmek durumunda kalıyor. Bu kitap, OİTC’nin Osmanlı sosyalizmiyle arasına koyduğu mesafeden kaynaklanan zaaflarına dair veri ve bulgu toplamak isteyen okuyucular açısından verimli olacaktır. Yine OİTC’nin, iktidar olduğu zamandan kapatılışına kadar işlediği hataların ayrıntılı bir dökümü bu eserin sayfalarında bulunabilir. Modern Türkiye’nin kuruluşunda göz ardı edilemez bir rol üstlenmiş olan OİTC’ye dair fikir sahibi olmak isteyenlerin Akşin’in kitabından faydalanabileceği şüphe götürmez.

Yorumlar kapalıdır.