Tarihte bu ay | Ermeni Soykırımı

24 Nisan 1915’te, Osmanlı Devleti’ni I. Dünya Savaşı’na sokarak imparatorluk topraklarında yaşayan halkları ölüme, sefalete ve kıtlığa sürükleyen Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti (OİTC), Ermeni halkını zorla Suriye çöllerine sürmeye ve Ermeni kadınları ile çocuklarını İslamizasyon süreci altında asimile etmeye başladı. Çöllere zorla göç ettirilen Ermeniler yolda katledildi. Yolda gerçekleştirilen bu katliamlarda 1 milyon Ermeni hayatını kaybettiği için bu zoraki göçe “ölüm yürüyüşü” denildi.

Soykırımı hazırlayan birtakım süreçler mevcuttu. Bunlardan ilki OİTC’nin yayılmacı hayallerle girdiği I. Dünya Savaşı’nda büyük hezimetler yaşıyor olması ve toprak kaybediyor olmasıydı. 1912-1913 Balkan Savaşları’nda Osmanlı’nın merkezi olarak görülen topraklar kaybedilmişti. OİTC’nin kaygısı, imparatorluk yönetimi altında yüzyıllar boyunca eziyet çekmiş olan ve kapitalizmin gelişimiyle birlikte kendi mücadele örgütlerini de oluşturmuş olan Ermeni halkının bağımsız ve birleşik bir Ermenistan özlemiyle seferber olabileceği olasılığıydı. OİTC kana susamış yayılmacı hayalleri eşliğinde savaşa girdiğinde hemen hemen bütün cephelerde yenilgi aldı. Bütün bu yenilgilerin ortasında ise, silahsız Ermeni halkını yok etmeye dönük açtığı savaşı kazanmak istedi.

Soykırımı hazırlayan ikinci süreç ise OİTC’nin Türkleştirilmiş bir ulusal kapitalist pazar yaratma gayesiydi. Zaten bu nedenle Ermeni Soykırımı diye anılan olaylar kapsamında yalnızca Ermeni halkı değil ama Asuri-Süryani, Rum, Pontus ve Ezidi halkları da yok edilmek istendi (1915’in soykırımcı politikalarından söz ederken, bu halklara uygulanan kırım politikaları nedense unutulur). Azınlıkların mülklerine ve mallarına el konarak hem Müslüman Türk burjuvazisinin palazlanması hem de bir Müslüman Türk orta sınıfının yaratılması hedeflendi (daha Haziran 1914’te çıkan bir kararname, azınlık mensubu tüccarların yalnızca Müslümanları işe alabileceğini söylüyordu). Osmanlı hükümeti çıkardığı bir dizi Terk Edilmiş Mülkiyetlere Dair Yasalar ile azınlık halklarının el konulmuş mülkleri ve mallarını Müslüman elitlere dağıttı.

Soykırımı hazırlayan üçüncü süreç, savaşta aldığı yenilgiler dolayısıyla prestij yitiren OİTC’nin silahsız bir halkı kriminalize ederek kendi askeri-bürokratik rejimini ülke içinde konsolide etmek istemesiydi. Ermeni halkı “emperyalizmin uşağı” gibi gösterildi; böylece halkın, cephelerde alınan yenilgilerin intikamının cephelerin gerisinde alınacağına ikna edilmesi amaçlandı. OİTC bu şoven taktiği Osmanlı hanedanından öğrenmişti; zira 1890’lar boyunca Ermeni halkı Yıldız Sarayı’nın “tarafsız” bir seyirci olarak izlemeyi sürdürmeyi tercih ettiği birçok pogrom ve katliamda evlatlarını yitirdi.

Bugün büyük Türk burjuvazisinin servetinin kaynağında, yalnızca sömürüye ve iş cinayetlerine mahkûm edilmiş olan milyonlarca Türk ve Kürt işçinin alın teri yoktur, aynı zamanda azınlık halklarının birikimleri de vardır. Çukurova grubu, 1887’de azınlıktaki Rumlar tarafından kurulan bir iplik fabrikasını 1925 yılında ele geçirdi. Kadir Has’ın babası Nuri Has, Ermeni Aristidis Simyonoğlu’nun bez fabrikasına el koydu (daha sonra Ömer Sabancı bu fabrikaya ortak oldu). Hacı Ömer Sabancı, Adana’da pamuk ticareti ile uğraşırken, azınlıkların yok edilmesiyle onların pazar paylarını ele geçirdi. Turizm devi Pirinçcioğlu ailesinden Fethi Bey, Diyarbakır’daki Ermenilerin zorla göçe gönderilmelerini bizzat organize etti. 6-7 Eylül Pogromu’ndan sonra Erdoğan Demirören, Beyoğlu’ndaki Rum menkullerini ele geçirdi. Liste uzatılabilir.

Ermeni Soykırımı’ndan söz edildiğinde, burjuva liberalleri “hesaplaşmaktan”, “yüzleşmekten” bahsediyorlar ve ortaya çözüm olarak yalnızca kuru bir özür politikası koyuyorlar. Şu bir gerçek ki, Ermeni Soykırımı ile muhakkak hesaplaşılmalı. Ancak bu hesaplaşma sadece kuru bir özürle olamaz. Öncelikle yaşanan tarihsel gerçeklik, olduğu biçimiyle kabul edilmeli. Dahası, mülklere el koyma yoluyla zenginleşen kapitalistlerin servetleri kamulaştırılmalı ve bu servet soykırım mağdurları ile tüm bölge emekçilerinin özgürlüğü ve refahı için kullanılmalıdır.

Yorumlar kapalıdır.