Emekçinin manifestosu: Birleşik mücadele planı, kitlesel 1 Mayıs!

Pandemi döneminde Tek Adam rejiminin sınıfsal niteliğinin, ucube ve çürümüş halinin toplumun en geniş kesimleri nezdinde çok daha açık bir hale geldiğini bir süredir vurguluyoruz. Bu tespit, sistemin en yetkili ismi tarafından da berrak biçimde ifade edildi. 29 Mart’ta gerçekleşen kabine toplantısının ardından Erdoğan, salgın sürecinde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkemize kazandırdığı yetenekleri” çok daha iyi bir şekilde gördüğümüzü belirttikten sonra “hızlı karar alma ve etkin şekilde uygulama mekanizmalarının” erdemlerini övdü. Gerçekten de salgın süreci halk sağlığı, ekonomi yönetimi ve demokratik haklar alanında bir turnusol kâğıdı işlevi gördü.

Aynı konuşmasında Erdoğan, Saray’ın yeni salgın önlemlerini açıkladı ve rejimin yetenekleri ve hızlı karar alma yöntemlerine ilişkin yeni örnekler sunmuş oldu. 1 Mart’ta başlayan “kademeli normalleşme” sürecinin yeniden tersine döndüğünü ve hafta sonu kapanması, lokantaların paket servise dönmesi gibi uygulamaların yeniden başlayacağını duyurdu. Ne var ki, Saray’ın bu yeni zikzağı ve aç-kapa döngüleri hiçbirimiz için şaşırtıcı olmadı. Meselenin özü yine Erdoğan’ın konuşmasında açıkça ifade edildi: “Bu süreçte (…) fabrikalarda çarklar hiç durmadı.” Yani patronların kârlarını sürdürebilmeleri, hükümetin sosyal yardım yapmaktan kaçınması için bataklığı kurutmak yerine sinek avlamak anlamına gelen önlemler “istikrarlı biçimde” uygulanmaya devam edecek.

Saray pandemiyle nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin çok iyi farkında. “Lebalep dolu” AKP kongrelerini nasıl değerlendirdiğine ilişkin soruya verdiği yanıtta Sağlık Bakanı Koca, virüsün “yakın temasta, kapalı ve kalabalık ortamlarda” bulaştığını hepimize yeniden hatırlattı. Tam da AKP kongrelerini ve işyerlerini tanımlayan özellikler! Dolayısıyla salgınla mücadele için tam kapanmanın sağlanması, işyerlerinde çarkların bir süre boyunca durması, bu süreçte patronların bir süreliğine zarar etmesi, hükümetin de bu süre boyunca emekçilere sosyal yardım yapması gerektiğinin tamamen farkındalar. Saray rejimi tam olarak bundan kaçındığı için “hızlı ve etkin uygulamalarla” mezarlıkta ıslık çalmayı sürdürüyor.

Saray’ın tercihlerinin bilançosu ise oldukça ağır. Her gün yüzlerce kişi salgın nedeniyle hayatını kaybederken, yaşamak için en temel gelirlerinden olan milyonlarca insan sonu belirsiz bir sefaletin derinliklerine itilmiş durumda. Dahası, Saray bu sefaleti derinleştiren yeni kararlara imza atıyor. Zaten oldukça problemli olan Kısa Çalışma Ödeneği uygulamasına son verilirken, alternatif olaraksa ücretsiz izin, tazminatından vazgeçip istifa etme veya Kod-29’la işten atma işaret ediliyor. Bütün bu süreçte açlıktan ölüme terk edilen ve milyonlarca kişiyi kapsayan esnafa sadaka dahi olarak nitelendirilmeyecek yardım açıklamaları yapılıyor.

Salgın yönetiminde kelimenin tam anlamıyla çuvallayan Tek Adam rejiminin diğer alanlardaki fazileti de 180 derecelik dönüşleri “hızlı ve etkin” bir şekilde yapabilmesinden ibaret. Ekonomi yönetimine, faiz ve enflasyona, Merkez Bankası işleyişine ilişkin politikaların faturası yüz milyarlarca dolarlık kayıp olarak emekçi halkın hanesine yazılmakta. Dış politikadaki efelenmelerin, maceracı girişimlerin yerini “diplomasi, diyalog, uzlaşı” söylemleri almış durumda. İnsan hakları eylem planının ilk sonuçlarıysa HDP’ye kapatılma davası, Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması oldu. Saray’ın “hızlı ve etkin kararlarının” daha fazla baskı ve derinleşen sefaletten ibaret olduğu Konya’da eylem yapan esnaftan Balıkesir’de sendikalaşma hakkı için mücadele eden otomotiv işçilerine dek milyonlarca emekçinin ortak kanaatine dönüşüyor.

Bu görüşü paylaşan milyonlarca emekçi ve ezilenin temel sorusu ise Saray rejiminden çıkışın nasıl sağlanabileceğinde kilitleniyor. Rejimin kendi kendine çürümesini ve ilk seçimlerde iktidarın kendilerine geçmesini uman Millet İttifakı, Saray’ın saldırılarına ilişkin nazik eleştirilerini belirtmekten öteye gitmiyor. Değişimin gerçek motoru olabilecek emek örgütlerinin ve sosyalist hareketin çoğunluğu ise bağımsız ve birleşik bir seçenek olarak sahneye çıkmaktan ısrarla kaçınıyor. İçinden geçtiğimiz sürecin ağırlığı ve yaklaşan 1 Mayıs, bu süreci tersine çevirmek için bir fırsat olmalı. Artan baskılara ve derinleşen sefalete karşı ortak bir eylem planıyla harekete geçmeli, Saray’ın yasaklama girişimlerine karşı 1 Mayıs’ı birleşik, kitlesel bir mücadele günü haline getirmek için hazırlanmalıyız. Cumhur İttifakı’nın yıkım manifestoları karşısında emekçilerin kurtuluş manifestosu, birleşik bir mücadele planı ve kitlesel bir 1 Mayıs olarak özetlenebilir.

Yorumlar kapalıdır.