Pandemide sendikalaşma deneyimi
Merhabalar arkadaşlar. Pandemi sürecinin tüm yükünün üzerine yıkıldığı işçilerden biriyim. Pandemiden ötürü ailece hastalandık, karantinaya alındık, uzaklardaki akrabalarımızdan kötü haberler aldık, işsizlikle boğuştuk… Ama bunlar yılmak için değil, mücadele etmek için yeni sebeplerdi bizim için.
Sağlık sorunları yaşadığım uzun ve yıpratıcı bir işsizliğin ardından, yaptığım gündelik ufak tefek işlerden sonra boğazıma kadar borca batmışken nihayet bir fabrikada iş buldum. 200’ün üzerinde işçinin vardiyalar halinde durmadan çalıştırıldığı fabrikamızda çeşitli markalara dondurucular üretiyoruz. Her şeyden önce bu zor dönemde bir iş bulup düzenli gelire kavuşmak benim için çok iyi olmuştu. Ama tabii ki her şey güllük gülistanlık değil. İş bulup maaş almakla bitmiyor. Bu kez sorunlar değişerek karşımıza çıkıyor. Bu yüzden ne olursa olsun mücadele etmeliydik. Fabrikamda yeni olsam da elimden gelen en iyi şekilde çalışmaya, sorunlar olduğunda arkadaşlarımın yanında durarak emekten yana olduğumu vurgulamaya çalıştım. Arkadaşlarıma da fırsat buldukça gazetemiz Nisan’dan yazılar ilettim, tartışmaya çabaladım.
Size komik gelebilir ama işyerimde sendikalaşma çalışmasının olduğunu ancak bir süre sonra fark ettim. Çünkü sendikalaşma çalışması olması gerektiği gibi güçlü bir gizlilikle sürdürülüyordu. Çalışma her bölümden bir kişinin etrafında sürüyordu. Bu arkadaşımız birini üye yaptığında, kendisine üye ol diyen arkadaşımız dışında kimsenin üye olup olmadığını bilmiyordu. Bu yöntem güvenilir ve sistematikti. Benim için de öğretici kısımları vardı. Örneğin yeni işçileri üye yapmak yetmiyor, bir de örgütlenme sorumlularına arkadaşlarımızla fotoğraf çekilip de iletiyorduk. Çünkü fabrika yönetimi tuzak kurup, bir ispiyoncuyu üye yapıp, sendikadan yardım isteyerek istediği bilgileri alabilirdi. Patronun oyunları bitmediği için sadece isim değil, yüzleri bilmek de önemliydi. Bu gibi tedbirler örgütlenmenin başını çekenler için iyi bir yöntemdi. Bizim de kendimizi daha huzurlu hissetmemizi sağlıyordu.
Bizim bölümden bir arkadaşımız yanıma gelip benim sosyalist olduğumu, emek sorunlarına duyarlı olduğumu bildiğini söyleyip sendika üyeliğini açtı. Ben de tahmin edeceğiniz gibi hemen kabul edip çalışmaya elimden gelen desteği sundum. Neredeyse birlikte çalıştığım tüm arkadaşlarımın sendikalı olmasını sağladım.
Gelin görün ki en büyük gizlilik yöntemleri bile sonsuza kadar işe yaramıyor. Bana göre çalışmanın güçlendiği ve üyeliklerin arttığı iki aylık dönem oldukça kritiktir. Patronunun mu yoksa işçinin/sendikanın mı güçlü olacağı belli olur. Biz o dönemdeydik ki, örgütlenmenin başını çeken arkadaşlarımızdan biri bir şekilde fabrika yönetimi tarafından belirlenip işten atıldı. Bir şekilde işçilerden biri onu ispiyonlamış olmalı. İşten atmalar yasakken patron nasıl işçi çıkardı derseniz, o kısım da patron için kolay. Bir işçiden öncü arkadaşımız tarafından tacize uğradığını anlatan bir dilekçe alındı, bir başka işçi de zorla şahit olarak yazıldı. Ve arkadaşımız yalan yere Kod-29 ile işten atıldı.
Bu adım bile bizi pek sarsmamıştı çünkü başka kimse açığa çıkmadı. Bir ispiyoncu sadece kendisini üye yapanı tanıyordu. Çalışmamız iyi gitti, ta ki bayram sürecini de kapsayan son kısıtlama dönemine kadar. Aklımıza gelmeyecek bir şekilde faka bastırıldık. Bildiğiniz gibi kısıtlamalar başladığında e-devletten özel bir izin alınması, bir belge çıkartılması gerekiyor. İnsan Kaynakları, kısıtlamanın hemen ardından sokağa çıkma yasağı sırasında sorun yaşamamamız için fabrikanın bilgisayarından izin belgemizi alabileceğimizi söyledi. Önceki akşam evinde kendisi belge çıkarmamış arkadaşlarımız dışında herkes sıraya girerek e-devlet şifresini bilgisayara girdi. Şifremizi girdikten sonra bilgisayar jet hızıyla önümüzden çekildi. Bizim göremeyeceğimiz şekilde bilgisayarda sistemden çalışma belgemiz hazırlanırken meğer sendikaya üye olup olmadığımız da kontrol edilmiş. Bir arkadaşımızın bir kâğıda isimlerin yanında artı eksi işaretlerini görmesi ile tuzağı anladık, kalan arkadaşlarımızı uyarıp belgelerini kendilerinin çıkarmalarını istedik. Ama biraz gecikmiştik. Böylelikle 80 kadar arkadaşımızın ismini ele geçirdiler.
Bu noktadan sonra iş kızışmaya başladı. İki aylık belirli süreli iş sözleşmesi olan ve sendikaya üye olmuş arkadaşlarımızın hepsi hiç beklenmeden işten atıldı, bunların sayısı da 10 kadar yapıyor.
Patron niçin herkesi bir kulp takıp işten atmıyor diye sorarsanız onun da yanıtı net: İşten çıkarma yasağından az da olsa korkuyorlar ve üretimin devam etmesi için herkesi işten atamıyorlar. Çünkü şu an işler çok yoğun. Fabrika yurtdışına üretim yapıyor ve siparişleri yetiştiremiyor.
Sendikalaşma sürecimiz devam edecek, ben de size sonuçları buradan aktaracağım ama bu konuda çalışmamızın güçsüz olan kısımlarını ve benim için yeni olan durumları da sizlerle paylaşmak istiyorum:
En büyük eksiklerimiz:
İşyerinde üye sayısını artırmak dışında ne yapabileceğimizi tam olarak bilemiyoruz. Tek gündemimiz barajı aşmak gibi görünüyor ama işyerindeki sorunları yakından tespit edemiyoruz. Çünkü fabrika büyük ve bölümler birbirinden farklı. Aslında her bölümden birer ikişer kişi yan yana gelerek bir sendikalaşma komitesi kursa her türden sorun daha yakından tespit edilebilirdi.
İşten atmalar başladığında sendika görünürde hiçbir destek vermedi. Arayıp sorması bile insanlara güven verirdi. Bu yasaklardan ötürü mü yoksa plan dahilinde mi bilmiyorum ama bu tip durumlar işçilerin sendikaya güven duyması için oldukça kritik. Bir süre sonra sendika yönetimi işten atılan arkadaşlar için kapanmadan ötürü bir şey yapamayacağını ifade etti. Ama arkadaşlarımıza gerekli adımların (mahkeme yolu) hemen pazartesi günü atılacağını söylediler.
Sürecin olumlu yönü:
Şu sürecin en olumlu yanı ise işyerindeki arkadaşların eskiye nazaran daha rahat bir şekilde sendikaya üye olmalarıydı. Üye olurken çok çekinmediler ve emeklerinin karşılığını daha iyi koşullarda almak için üyeliğe onay verdiler. Özel bir sendika korkuları yoktu.
Sürecin yeni yönü:
Sendikalaşmaktan korkmamalarının önemli sebeplerinden biri, işten atmaların kâğıt üzerinde de olsa yasak olmasıydı. Bu durum arkadaşlarımızı yüreklendirdi.
Benim deneyimlerimde sendikalaşmanın önünü açan şey işyerindeki somut sorunlar ve onu düzeltme isteğiydi. Ancak bu kez sendikalaşma sürecine dair işçileri ikna eden şey ise “sendikalaşmak iyidir ve daha çok zam alınabilir” fikriydi. Sadece bu iki yalın fikir bile çok insanı şu koşullarda ikna etti. Ancak bu yaklaşımın sendikanın vasıflarını sınırlayan bir şey olduğunu, sendikayı daha fazla maaş almak için bir üyelik gibi görmeleri iyi bir şey değil. Bu konuda dikkatli olunmalı.
Bundan sonrası
Yetki alımı için oldukça az bir sayı kalmıştı. Biraz yara aldık ama yolumuz hâlâ kapalı değil. Şimdi çalışmaya devam edip önce yeterli sayıya ulaşmaya odaklanıyoruz. Sonrasında da, TİS sürecinde de diğer sorunları görüşmek için sağlıklı bir sendika komitesi işleyişine sahip olmalıyız.
Bunun sonrasında bizim çalışmamız devam edecek, ben de sizlere bilgi vermeyi sürdüreceğim. Örgütlenmemizi başarıyla tamamlamayı umut ediyoruz.
Görsel: Jandos Rothstein
Yorumlar kapalıdır.