Büyük şehirlerde yaşıyorsak, hele bu İstanbul’sa ve her şeyin göreli olduğuna inanmıyorsak, sıcak ve boğucu günler maalesef başladı. Betonlaşan şehirler, yeşil alanların daralması ve küresel ısınmayla birleşince mesai saatleri geçmez oluyor. Mesela şu an buz gibi Ege sularının doğayla buluştuğu Assos Son Gemi’de olmak için neler vermezdim, ne yazık ki tatile daha var ama dostlara selam olsun. Tüm bunlar olurken bir gündem ise bizleri ciddiyetiyle beklemekte: kuraklık. Küresel ısınmayla beraber Türkiye’deki kuraklık boyutuna ve ne yapılabileceğine bakalım.
Küresel ısınma
Açıkçası sıcaklarla aram pek yoktur, hatta her zaman biraz üşümenin bana daha iyi geldiğini düşünürüm. Fakat dünya benim beklediğim yönde ilerlememekte. Bunun başlıca nedeni de aşırı miktarda karbondioksit ve diğer sera gazlarının salınımı. Dünya sanayi dönemi öncesi döneme göre 1,5 °C daha sıcak olmanın eşiğinde. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre eğer kritik 2 °C geçilirse, özellikle sıcaklığın ve ona bağlı iklim krizinin vermiş olduğu tahribat bazı bölgeler için geri döndürülemez boyuta gelecek. Bu bölgelerden biri de ne yazık ki Türkiye.
Kuraklık kapıda
Küresel iklim kriziyle mücadele için başlıca hedef tüm dünyada karbon kaynaklı enerji sarfiyatının yani karbon emisyonunun azaltılması. Bu ortak hedef için 4 Kasım 2016’da tüm ülkeler Paris Anlaşması’nı imzaladılar, ne yazık ki Türkiye bu anlaşmayı onaylamayan ülkelerden biri. Çünkü Türkiye’de üretilen enerjinin yüzde 64’ü fosil kaynaklı, çoğu tesiste gerekli filtreleme sistemleri yok. Tüm bunların yanında küresel ısınmayla beraber dengesizleşen yağış rejimi ve artan su tüketim ihtiyacı, su kaynaklarının bilinçsiz kullanımına sebep oluyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin mayıs ayında yayımladığı rapora göre, Türkiye’nin yüzde 22,5’i yüksek çölleşme ve yüzde 50,9’u orta düzeyde çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Ne yapmalı?
Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunuyla ilgili son günlerde popüler bir slogan var: “Hepimiz sorumluyuz.” Hayır! Atıkların arıtılmadan denize boşaltılmasına göz yuman devlet, fabrikaların üzerinden gerekli denetlemeleri yapmayan Bakanlığın ve benden sonrası tufan anlayışında olan sermayedarların suçu var. Yani neoliberal politikaların getirdiği, daha fazla kâr için her şey mubah anlayışının eseri bu. Marmara Denizi’nde olan aslında dünyanın başına gelenin küçük bir kopyası. Fakat hâlâ çok geç değil, eğer fosil yakıtlara bağlı tüketim kontrol altına alınabilir hatta durdurulabilirse kritik 2 °C sıcaklık artışını engellemeyle hâlâ mücadele edebiliriz. Türkiye’de ise kuraklıkla mücadele için su havzaları korumaya alınmalı, kaçak yeraltı suyu kullanımı engellenmeli ve tarımda suyun verimli kullanımı için devlet ivedilikle çalışmalara başlamalı. Hepimizin de tahmin edeceği gibi bunların kendiliğinden olması beklenemez, çünkü ne AKP’nin ne de dünyadaki diğer rejimlerin geleceğimize dair kaygısı var. İşte bu yüzden birlikte mücadele etmeliyiz.
Yorumlar kapalıdır.