Manavgat, Turunç, İçmeler, Bodrum, Antakya, Uşak ve diğer güzel il ve ilçelerimizden iyi haberler vermek isterdim, fakat bu yıl ülkenin doğal güzelliklerinde yangın tufanıyla mücadele etmekteyiz. Sadece bir haftada 98 yangın çıkmış durumda. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda Avustralya’daki orman yangınlarını konu almıştık, oradaki iktidarın ve şirketlerin bundan nasıl yararlandığına ve küresel ısınmanın bu yangınlara nasıl sebep olduğuna değinmiştik. Aslında Türkiye’de olan ve olmasından korktuğumuz da ne yazık ki aynı konular, fakat daha vahim bir plansızlıkla karşı karşıyayız. Bu acı bilançoya ve ne yapılması gerektiğine beraber bakalım.
Orman yangınları neden bir anda çıktı?
Küresel ısınmayla beraber kusursuz fırtınaya girmiş bulunmaktayız. Dünya çapında ısınmanın vermiş olduğu çevre tahribatı sadece buzulların erimesi ve iklimdeki dengesizlik olarak değil, orman yangınları sayısının artması ve buna bağlı olarak çevreye verdiği tahribat olarak da geri dönmekte. Ve her orman yangını da karbon emisyonunu artırmakta ve küresel ısınmayı hızlandırmakta. Türkiye’nin Akdeniz kıyıları ve iç bölgeleri bu yıl aşırı kuraklıkla karşı karşıya. Ayrıca son günlerde artan sıcaklık ve buna bağlı nem oranındaki düşüş, bölgenin doğal bitki örtüsü olan kızılçam ormanlarını çıra haline getirmiş durumda. Ve aynı anda onlarca yangının birbirine yakın bölgelerde çıkmasının nedeni terörizm değil, bölgesel iklim krizinin buna uygun koşulu sağlaması.
Yangınlar doğanın parçası fakat…
Özellikle Türkiye’nin batı ve güneyi ile Akdeniz coğrafyasının tamamı yangına bağlı ekosistemler olarak geçiyor. Yani bu ormanlar yangınla yaşamasını öğrenmiş, hatta ona bağlı bir döngü içinde ve ortalama her 50 senede bu döngü kendini yenilemekte. Fakat küresel ısınma ve talan politikaları sonucunda endemik öneme sahip bölgelerdeki yangın frekansı artmakta, doğaya kendini onarması için süre bırakmamaktayız. Tüm bunların yanında doğamız rant için yangınlara kurban edilmekte ve orman vasfını kaybetmiş ormanlık alan yasasıyla madenlere peşkeş çekilmekte veya otel-tatil köyü için beton yığınlarına çevrilmekte. Sadece son 20 yılda nedeni bilinmeyen orman yangını sayısı üç katına çıktı ve bütünlüğü önemli 1000 hektardan büyük orman sayımız her sene azalmakta. Büyük ormanlık alanların parçalanmasının asıl nedeni ise madenlere alan, enerji santrallerine yer tahsis etmek ve bunlar ormanlarımıza yangınlardan daha çok hasar vermekte. Kaz Dağları’ndaki mücadelemizi hatırlayalım; Kanadalı şirket sözde altını çıkarmak için yüzlerce dönüm ormanı kesti, toprağı ise siyanürle yıkamaya kalktı.
Türkiye’nin orman yangınıyla mücadele planı yok!
Daha iki sene önce THK bünyesindeki uçaklar Erdoğan’ın damadının düzenlediği teknoloji festivalinde nokta atışı su bırakma şovu yapmıştı. CL-215 model bu uçaklardan THK envanterinde üç adet var, her uçuşta yaklaşık beş tona yakın su ile söndürme yapabilmekte. Orman Bakanı Pakdemirli’nin belirttiğine göre bu uçaklar eskimiş ve kullanılamazmış, fakat aynı uçaklardan onlarcasının özellikle Yunanistan ve İspanya gibi orman yangınlarının yoğun görüldüğü bölgelerde kullanılmakta olduğunu biliyoruz. Bu yüzden envanterimizde hiçbir yangın söndürme uçağı yok ve her sene başta Rusya olmak üzere bakımının ne şartlarda yapıldığını bilmediğimiz uçakları kiralıyoruz.
Orman yangınlarıyla mücadele eden vatandaşlarımız ne yazık ki mevsimlik işçi olarak çalıştırılıyor. Hiçbir güvencelerinin olmamasının yanında, yaz sezonu bitince nasıl geçinecekleri hakkında bir politikamız ne yazık ki yok.
Ayrıca övünülen İHA’ların yangın takibinde ne kadar başarılı olduğu da muamma. Bunların yangın tehlikesi teşkil eden bölgelerde aktif olarak kullanılması ve gözcü bulunması gerekirken, yangınların çoğu yalnız bırakılan yer birimlerine geç iletildi ve Marmaris-İçmeler yangınında olduğu gibi bir felakete dönüşmesine sebep oldu.
Ne yapmalı?
Son 15 yılda 140 bin hektardan büyük ormanlık alanımız yandı. Son beş yılda çıkan orman yangını sayısı 62 bin, yani sene başına yaklaşık 12 bin yangın düşmekte. Sadece İstanbul’da 2019 yılında 413 orman yangının dörtte üçünün nedeni bilinmiyor, yani faili meçhul. Ormanlık alanın bir madene veya otele tahsis edilmesi için tahrip olmasına bile gerek yok, Turizm Bakanlığının istediğine bu izni verebilme yetkisi var ne yazık ki. Turizm Bakanlığına verilen yetkilendirme ise, ne acıdır ki ormanlarımız yanarken, 28 Temmuz Çarşamba günü Saray tarafından acelece kanunlaştırıldı. Gördüğümüz gibi “doğa” ne Saray’ın ne de uyguladığı neoliberal politikalarının umurunda; varsa yoksa rant ve kâr peşindeler, aynı Kanal İstanbul’da olduğu gibi. Bizim, etrafında birleşebileceğimiz taleplerimiz var, fakat bunların gerçekleşmesi ancak ortak mücadelemizle mümkün.
- Yanan bölgelerde hiçbir şekilde yapılaşmaya izin verilmemeli.
- Yangın ile mücadele edecek uçak ve gerekli ekipmanlar acilen alınmalı.
- İHA gibi 7/24 gözlem yapabilen araçlar tehlike teşkil eden her bölgede acilen kullanılmaya başlanmalı.
- Yangın ile mücadele edecek başta mevsimlik işçilerin can güvenliği sağlanmalı ve özlük hakları için gerekli çalışmalara başlanmalı.
- Yanan ormanların rehabilitasyonu için uzmanlar ile çalışmalı; fevri ağaçlandırma kampanyalarından kaçınılmalı çünkü faydadan çok zarar vereceği bilinmekte.
- Var olan ve tehlike teşkil eden ormanlık alanlar yangın ile mücadele programı kapsamında bakıma alınmalı.
- Küresel iklim krizi ve kuraklık ile mücadele için program açıklanmalı ve gerekli adımlar acilen atılmalı.
Yorumlar kapalıdır.