İstanbul Barosu’nda seçimler gerçekleşti

Pandemi sebebiyle geçtiğimiz sene yapılamayan ve bu sene Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen İstanbul Barosu seçimleri dün gerçekleşti. Türkiye’nin en büyük ve dünyanın en kalabalık barosu olarak bilinen İstanbul Barosu yönetimine yedi farklı avukat grubu aday oldu. 8 bin 479 oyla baronun üç yıldır başkanlığını yürüten Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu’nu temsilen Mehmet Durakoğlu yeniden başkan seçildi. İstanbul Barosunu 19 yıldır Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu yönetiyor.

Divan seçiminin ardından, 2018 sonrası vefat eden avukatların isimleri okundu; adil yargılanma talebiyle başladığı ölüm orucu sonrası hayatını kaybeden Avukat Ebru Timtik ile icra için gittiği bir evde vurularak öldürülen Avukat Ersin Arslan’ın isimleri alkışlarla karşılandı. İstanbul Barosu yönetimi adına ilk konuşmayı yapan Mehmet Durakoğlu Tek Adam yönetimi altında ifade özgürlüğü ve hukuk devletinin tesis edilemediğine işaret ederek “Sandıklara sahip çıkıp, demokrasi mücadelesinden vazgeçmeyi reddettiğimiz için, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını savunduğumuz için kuruldu ikinci baro,” ifadelerini kullandı.

Burada; geçtiğimiz yıl baro başkanlarının Ankara girişinde durdurulup tartaklandığı; şantiye şefleri tarafından “işçilerin dikkatini dağıttıkları için” azarlandıkları utanç verici görüntüleri hatırlatalım. Baroların çoğulcu hale getirilmesi iddiasıyla Türkiye Barolar Birliği’nde (TBB) genel kurul yapısı her 300 avukata 1 delege yerine, her 5000 avukata 1 delege düşecek biçimde değiştirilmiş ve böylelikle İstanbul Barosu ikiye bölünmüştü. İktidarın böl-yönet stratejisinin İstanbul Barosu’nda belirli bir mesafe kat ettiği söylenebilir.

Durakoğlu’nun konuşmasının ardından diğer grup sözcüleri söz aldı. Konuşmaların gündemlerinde mevcut yönetimin pasifliği ve ödenen kiralar, makam arabaları ve yapılan organizasyonlarla bütçelerin suistimali yer aldı. Adaylar tarafından her seçim dönemi olduğu gibi yine stajyer avukatların ücretsiz ve sigortasız çalışmaları gerçeği vurgulandı. Mevcut yönetim de yönetimde değilmişçesine bu konuya seçim broşürlerinde yer vererek avukatların haklarının iyileştirilmesi vaadinde bulundu.

İstanbul Barosu’nda yeni dönem

Bugün İstanbul Barosu’nda yaklaşık 50 bin avukat kayıtlı. Avukatların büyük çoğunluğu bir hukuk bürosunda ya da başka bir deyişle patron avukatlara bağlı olarak veyahut şirketlerde işçi olarak çalışıyorlar. Genelde Bağ-Kur’lu olarak kendi sigortalarını ödeyerek asgari, ücretin biraz üzerindeki seviyelerde maaşlarla ve fazla mesai ücreti almadan geçinmeye çalışıyorlar. Mesleğinin ilk senesinde olan stajyer avukatlar ise sigortasız ve ucuz işgücü olarak Türkiye’nin her yerini dolaşıyor ve buna karşın ücret alamıyorlar. Kısacası halkın hakkını aramakla mükellef bu meslek grubu kendi hakkını savunmaktan çok uzakta.

Avukatların birebir karşılaştığı bu zorlukların yanı sıra hukuksuzluğun bu denli yoğun yaşandığı bir ülkede bu mesleği icra etmenin zorluklarına da değinmek gerekiyor. Kadın katillerinin, çocuk istismarcılarının kol gezdiği; Kürtlere ve göçmenlere hayatın dar edildiği topraklarda hukuka güven duyulmuyor ve avukatlık mesleği de itibarsızlaşıyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın fetvasıyla açılan yargı, çeşitli tarikatların kadrolaşmasıyla “tarafsız ve bağımsız” olmaktan epey uzağa düşüyor.

Bugün İstanbul Barosu’nun sandığından galip olarak kim çıkarsa çıksın, avukatların hem ülkenin hem de Baronun kaderini değiştirmek üzere harekete geçmesi ve toplumsal mücadeleye yön vermesi gerekiyor. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilerin, Kazdağları’nda direnen halkın, haklarını hâlâ alamayan madencilerin, direnişte olan işçilerinin, kadınların ve çocukların her şeyden daha fazla birleşik mücadelenin yanı sıra, haklarını savunan avukatlara ihtiyacı var.

Yeni dönemin nasıl örüleceği konusuna devam yazılarında yer vereceğiz.

Yorumlar kapalıdır.