Emek İttifakı ve sosyalistler

Cumhur İttifakı’nın yaratmış olduğu ağır enkaz nasıl temizlenecek? Cumhur İttifakı seçimleri kaybettiğinde iktidarı barışçıl bir şekilde devredecek mi? Millet İttifakı iktidara gelirse bir nebze olsun nefes almamızı sağlar mı? Sosyalistler ve HDP, burjuva ittifaklardan bağımsız bir “üçüncü seçenek” yaratabilir mi? Emeğin bağımsız politikası bu şartlar altında nasıl ete kemiğe büründürülebilir?

Yukarıdaki sorular, emek hareketinin ve solun bugün için temel tartışma sorularını oluşturuyor. Cumhur İttifakı’nın “düşük faiz-yüksek kur” politikasına geçtiğini resmi olarak ilan etmesinin ardından iyice katmerleşen ekonomik buhran ve ana muhalefetin yoğunlaşan erken seçim talebi, sol içerisinde de ittifak tartışmalarına hız kazandırmıştı. Bir yandan HDP’nin “üçüncü ittifak” çağrısı ve TİP’in bu çağrıya verdiği destekle TKP-EMEP-Sol Parti’nin sürdürmekte olduğu görüşmeler ve bu iki kümelenme arasındaki ittifak ihtimalleri, polemiklerin temel çerçevesini oluşturdu.

Burjuva siyasi odaklardan bağımsız bir siyasi seçeneğin inşasının hayati önemini yıllardır vurgulayan ve bunun için elinden gelen tüm çabayı ortaya koyan bir eğilim olarak, Millet İttifakı’na yedeklenmeyen bir bağımsız ittifakın tartışılmaya başlanmasının oldukça olumlu olduğunu belirtmiştik. Bununla birlikte, mevcut tartışmanın birtakım sınırlılıklarına da işaret etmiştik. Örneğin CHP ile seçim ittifakı savunan kesimlerin, bu tutumlarından vazgeçmiş görünmelerinin sebebi, bu kesimlerin burjuvazinin sözde “ilerici” kanatlarıyla sınıf işbirliği politikaları uygulama anlayışını terk etmelerinden ziyade, CHP’nin sağcı partilerle Millet İttifakı’nı somutlaştırması oldu. Bu anlayışın yansımalarını, yukarıda andığımız sosyalist partilerden bir kısmının seçimlerde bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarılmaması ve ilk turdan itibaren Millet İttifakı adayının desteklenmesi gerektiğine dönük açıklamalarında görebiliyoruz. Dolayısıyla, ittifak tartışmaları bu kesimler açısından emek hareketinin ve ezilenlerin burjuvaziden bağımsız bir seçeneğinin inşa edilmesine dönük uzun vadeli bir stratejik hedeften çok, kısa vadeli, seçim hesaplarına indirgenen bir anlayışta sürdürülüyor.

Bu çerçevede, sol ittifak/birlik çağrılarının sadece seçimler düşünülerek yapılması, bu tartışmanın ikinci önemli sınırlılığını oluşturuyor. Burjuva kamplardan bağımsız bir seçenek inşa edilecekse, böylesi bir ittifak hiç şüphesiz seçimleri de hesaba katan ama seçimlerden öte, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlü mücadelesini tabandan örmeye çalışan bir yaklaşımla inşa edilmek zorunda. Ekonomik yıkımın eşi benzeri görülmedik bir düzeye ulaştığı ve antidemokratik saldırıların tüm hızıyla devam ettiği bir dönemde, böylesi bir çalışmanın koşulları için gerekli tüm koşullar fazlasıyla mevcut. Sendikaların, emek örgütlerinin ve demokratik kitle örgütlerinin öncülüğünde hayat pahalılığına ve antidemokratik uygulamalara karşı bir acil eylem planının örülmesi, düzen güçlerinden bağımsız bir emek ittifakının somut bir gerçeklik haline gelmesini de sağlayacaktır.

Emekçi halkın Saray’ın çok ağır bir ekonomik karşıdevrim saldırısı altında olduğu bu dönemde, sol ittifak tartışmaları, dar grupçu anlayışlar terk edilerek, emekçilerin ve ezilenlerin acil gereksinimlerinden yola çıkarak ilerletilmeli. Kısa vadeli, kestirme çözümler aramak yerine, kapitalizmden ve baskı rejiminden kalıcı bir çıkışı sağlayabilecek siyasi seçeneğin nasıl inşa edilebileceği sorusu yol göstericimiz olmalı. Bunu yapabildiğimiz durumda, yazının başlangıcında gündeme getirdiğimiz soruların yanıtlarının kolaylıkla bulunabileceğine inanıyoruz.

Yorumlar kapalıdır.