İnsanca bir asgari ücret nasıl mümkün olur?

Asgari ücrete yapılan son zamdan önce Türkiye’de toplumun yüzde 57’si asgari ücret ve civarında bir gelir ile yaşamını sürdürüyordu. Zam ile bu oranın daha da artması bekleniyor. Yani Türkiye’de asgari ücreti konuşmak, çalışanların ezici bir kesimini ve aslında ortalama ücreti konuşmak anlamına geliyor.

Hükümet asgari ücrete rekor oranda zam yapmakla övünse de, yapılan zammın geçek enflasyonun bir hayli altında kaldığı ve 2022 yılı başındaki bir asgari ücretlinin 2021 yılı başındaki bir asgari ücretliye nazaran ekmek, kuru gıda, sebze, baklagiller, meyve ve hayvansal ürünlerin yanı sıra tuvalet kâğıdı ve ped gibi hayati ihtiyaçları daha az oranda karşılayabildiğini görüyoruz. Asgari ücretlinin temel yaşam ihtiyaçlarına ulaşımı tarihi denen zamma rağmen azalmış oldu.

Yetersiz beslenme kaynaklı olarak her 10 çocuktan birinin bodur olduğu bir ülkede Saray’ın Ekonomi Bakanı Nebati “Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” diyor. Nebati’nin gözlerini ışıldatıp iştahını kabartan şey, gördüğü “açların gözbebekleri” olsa gerek. Çünkü biz elektrik, su, doğalgaz faturamızı gözümüzün ışıltısı ile değil, maaşımızla ve onun alım gücüyle ödüyoruz. Öte yandan “Gerekirse simit yenecek” diye direktif verenler de aslında bir gerçeğin daha altını çiziyor: Türkiye’de zenginler kendi payına düşeni değil, hep daha fazlasını yiyorlar ve bunun için yoksullara emir buyuruyorlar.

Peki, buna muhtaç mıyız?

İnsan onuruna yaraşır bir ücret mümkün mü ve nasıl?

Evet mümkün. Öncelikle belirlenen asgari ücret yeterli bir ücret değil ve alım gücünü yitiren asgari ücretin derhal yeniden belirlenmesi gerekiyor.

Sonrasında da kapitalist sistemin içine girdiği bu istikrarsız koşullar altında asgari ücretin en fazla üç ayda bir düzenli olarak yenilenmesi gerekiyor. Bu nasıl mı olur, patronlar buna alışkın mıdır? Elbette ki alışkınlar. Nasıl döviz bürolarında dövizin değeri anlık olarak değişiyor, akaryakıt istasyonlarında farklı yakıt fiyatlarının değeri anlık olarak değişiyorsa, ücretler de insanca bir yaşam için düzenli olarak güncellenmeli ve emekçiler alım güçlerini bu şekilde koruyabilmelidir. Böylesi bir ödeme sistemine “eşel mobil” ya da “oynak merdiven” sistemi denir. Yakıt ve döviz fiyatlarından ötürü bu sisteme bir hayli alışkın olan patron, emekçilerin ödemesini de pekâlâ aynı şekilde yapabilir.

Peki patronlarda ve hükümette böyle bir kaynak var mı? Fazlasıyla var. Hükümet, döviz hesabı olan zenginlerin TL’ye yatırım yapmaları halinde kur farkından ötürü kaybettikleri parayı kendisinin karşılayacağını ifade ediyor. Peki bunu nasıl yapacak? Bizlerden, yani işçi emekçilerden aldıkları vergiyle.

Türkiye’de servetin ezici bir kısmı zenginlerin elindeyken vergilerin ezici bir kısmını işçiler ödüyor. Türkiye burjuvalarının gözünü bu bile doyurmaya yetmiyor ki, yakın dönemde uluslararası bir gazeteciler ekibinin “Pandora belgeleri” adlı sızıntı belgeler üzerinde yaptığı incelemeye göre Türkiye’den 131 ultra zengin azıcık ödediği vergiyi daha da aza indirmek için servetini vergi talep etmeyen yurtdışı hesaplara aktarıyor. Üstelik bunu yaptıklarını inkâr da etmiyorlar. Aralarında kimler mi var? Cengiz, Rönesans, Çalık, Demirören, Borusan, MARS gibi şirketlerin üst düzey yöneticileri var. Ek olarak eski Turizm Bakanı Erol Yılmaz Akçal’ın ailesinin, eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in oğlunun bu vergi cennetlerinde hesaplarının olduğu söylendi. Yani yandaş olsun olmasın burjuvazinin paradan yana bir sıkıntısı yok. İşlerini aksatmayacak şekilde kaçıracak kadar paraları var! Her şeyi üreten işçilerin ise sefalete boyun eğmeleri isteniyor.

İnsanca bir asgari ücretin belirlenmesi ve mevcut belirsizliğe karşı ücretlerin enflasyon oranında düzenli olarak güncellenmesi gerekir ve bunun için fazlasıyla kaynak var! Mesele bu gündemi sınıf örgütlerimize taşımak ve mücadele programımızda yer edinmesini sağlamaktır.

Yorumlar kapalıdır.