Pandemiye karşı toplu sözleşmelerde hayatlarımızı nasıl koruyabiliriz?

Saray rejimi pandemiye karşı gerekli sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınmasını bireylerin kendilerine terk etti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 3 Eylül 2021’de “Biz bu salgını gündemimizden çıkarmak istiyoruz” şeklinde yaptığı açıklamayı hepimiz hatırlıyoruz. Patronların kâr elde etme süreçleri aksamasın diye, rejimin artık toplumsal olarak hiçbir önleyici tedbir alma hedefi bulunmuyor. Tam aksine pandeminin yayılmasının hız kazanmasına neden olacak uygulamalarla (PCR testi zorunluluğunun kaldırılması gibi) ölümlerin kitleselleşmesine yol açıyorlar. Dizginlerinden boşalmış bir salgın karşısında emekçiler ve yoksullar olarak kaderlerimize terk edilmiş durumdayız. İktidar ve patronlar pandemiyi unutturmaya çalışsalar da, salgın sürekli yeni pikler yaparak yüzlerce, binlerce kardeşimizin, emekçinin canını almayı sürdürüyor.

Bu noktada rejimin hedefi işçi sınıfının rehavete kapılması. Ancak pandemi can almayı sürdürdükçe, rejim ve patronlar hayatlarımızı korumadıkları ve korumayacakları için, pandemi işçi sınıfının gündeminde olmaya devam edecek.

Toplu sözleşme, kendimizi korumak için kullandığımız araçlardan biri. Ne yazık ki bu, Türkiye işçi sınıfının önemli bir kısmının sahip olmadığı bir hak. Buna rağmen toplu sözleşmeler işçi sınıfı ile patronlar arasındaki mücadelede önemli diplomatik uğraklardır. Toplu sözleşmeler sömürünün kendisini ortadan kaldırmaz ancak bize, gelecekteki mücadelelerimizde faydalanmamız açısından önemli kazanımlar sağlayabilir.

Bu tip durumlarda işçi sınıfı olarak kendimizi sağlık krizlerinden ve ekonomik saldırılardan koruyabilmek için geliştirdiğimiz araçlar mevcuttur. Emekçi sınıflar olarak kendi kaderimizi kendimiz tayin etmek istediğimizde, bu amaç doğrultusunda örgütleniriz.

Şimdi bu olası kazanımlarımızın, Covid-19 pandemisi tehdidi karşısında neler olabileceğini tartışmaya açabiliriz.

Çalışma ortamının işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri uyarınca düzenlenmesi

Covid-19’un yayılması özellikle kapalı ortamlarda gerçekleşiyor. Bu yüzden pandeminin bugün yayıldığı temel kanallardan biri de işyerlerimiz. İşyerlerimizde, kapalı ortamlar olmasından kaynaklı olarak, Covid-19’un işçiler arasında yayılmasını önlemek amacıyla birtakım tedbirler alınmalı. Bunlardan en önemlisi işyerinin teknik olanaklarının ve altyapısının düzenli olarak havalandırılacak şekilde yeniden organize edilmesi.

Her işyeri farklı koşullar ve sorunlara sahip ve bunların salgına nasıl etki edeceğini de en iyi işçiler biliyor. Bu yüzden biz, çalışma ortamının işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri uyarınca düzenlenmesinin işçi denetiminde gerçekleştirilmesini savunuyoruz. İşçiler olarak tespit ettiğimiz sorunlar, bizim önerdiğimiz gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri uyarınca düzenlenmelidir. Buradaki öncelik hem havalandırma hem de kış koşullarından ötürü yeterli ısıtmanın sağlanmasıdır çünkü bazı fabrikalarda ısıtma sistemimiz dahi yok ve bu yüzden havalandırma da mümkün olmuyor.

Çalışma süresinin kısaltılması ve molaların sıklaştırılması

Düzenli olarak havalandırılsa dahi aynı kapalı ortamda ne kadar uzun süre kalınırsa, bulaş riski de o denli artar. Bu nedenle çalışma sürelerinin kısaltılması (mesela 6 saate indirilmesi) ve molaların sıklaştırılması ve bu molalar sırasında işyerinin kapsamlı bir şekilde havalandırılması gündemde olmalıdır.

Çalışma sürelerinin kısaltılması, biz işçilere dinlenmek için de daha fazla zaman verecektir. Bu önemli çünkü bilim insanlarının birçoğu ve Dünya Sağlık Örgütü, günlük 8 saat uykunun Covid-19’a bağışıklık geliştirme noktasında en az aşı olmak kadar önemli olduğunu söylüyor. Uykusuz kalan vücut kendini savunamıyor ve virüse yenik düşebiliyor.

Çalışma saatlerinin azaltılması, pandeminin şiddetlendirdiği işsizliğe de çözüm olacaktır. Çalışma süresinin 6 saate çekilmesi, bir gün içinde (24 saat) 4 vardiyanın doğmasına yol açar, böylece işsiz kalmış kardeşlerimiz için birçok istihdam olanağı da yaratılmış olur.

Yıllık ücretli izin süresinin uzatılması

İşçiler pandemiden önce dahi çalışma sürecinde yıpranıyor ve yoruluyorlardı. Bu şimdi pandemiyle beraber 5 katına, 10 katına, 20 katına çıktı. Yorgunluk ve yıpranma oranı arttıkça, yıllık dinlenme süresi de artmalı. Çalışma koşulları zorlaştıkça, dinlenme hakkı da genişletilmeli. Tıpkı uyku gibi, uzun süreli dinlenme de bağışıklığın güçlü tutulması ve sağlığın korunması açısından yaşamsal önemde. Belirtmeye dahi gerek yok ki, burada ücretsiz değil, ücretli izinden bahsediyoruz.

Covid-19 olan veya temaslı olan işçiler çalışmaya zorlanamaz; yani Covid-19 meslek hastalığı sayılmalı

İşyerleri ile fabrikalardan yüzlerce haber geliyor: Hasta veya temaslı işçi kardeşlerimiz zorla çalıştırılıyorlar. Böylece diğer işçilere bulaşma riski de yükselmiş oluyor. Covid-19 meslek hastalığı sayılmalı çünkü hastalanan bir işçi, meslek hastalığı sigortasından sağlanan haklardan yararlanma ihtiyacı hissetmektedir. Bu sigortanın sağladığı haklar şunlardır: a) Sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi. b) Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması. c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması.

İş güvencesi sağlamlaştırılmalı

Ekonomik durum kırılganlaştıkça iş güvencesi talebi de bütün taleplerimizin odak noktası haline geliyor. Patronlar, hasta işçiler çalışmayı reddettiğinde, daha düşük ücretle işçi bulacakları tehdidinde bulunuyorlar. Böylece biz işçileri hastalanmaya, yıpranmaya ve belki de ölüme mahkûm ediyorlar. Toplu sözleşmelerde patronun işçi çıkarmasını zorlaştırıcı kimi maddeler elbette bulunmaktadır ancak bu maddelerin kapsamı genişletilmelidir. Bu konuda birkaç öneride bulunalım.

Mesela Covid-19’un meslek hastalığı sayılması durumunda, işçilerin bu meslek hastalığı ile ilgili sağlık kurullarından aldığı 18 ayı geçmeyen rapor süresince iş akitlerinin feshedilmesi yasaklanmalıdır. Yine Covid-19’un kalıcı izler ve sağlık sorunları bıraktığı malul olan işçiler, emekliliklerine kadar işyerinde durumuna uygun bir işte çalıştırılmalıdır.

Ancak en önemlisi, bir işçinin işten çıkarılıp çıkarılmayacağına karar verecek olan yetkili kurulda, sendikalı işçilerin temsil sayısının, patronun temsilcilerinin sayısından fazla olmasıdır. Böylece işçiler olarak bizler, işten atma saldırısına karşı birbirimizi koruyabiliriz.

Salgın ve ölüm politikalarına dur diyebiliriz

Pandemi boyunca rejim iki maske bile dağıtamadığı gibi, almaya yeltendiği göstermelik tedbirlerde de daima patronları önceledi. Patronlar ise bizi kronik hastalıkların ve ölümün insafsızlığına terk etti.

Madem öyle, pandemiye karşı gerekli tedbirlerin alınması adına bu önlemlerin işçiler tarafından tespit edilip hayata geçirilmesini ve pandeminin bitişinin ilan edilmesine kadar bu önlemlerin toplu iş sözleşmelerine eklenmesini istemeliyiz.

Yorumlar kapalıdır.