Hükümetin yalpalamadığı tek konu
Geçtiğimiz dönem hükümetin pek çok konuda yalpaladığına, güçsüz bir görüntü verdiğine şahit olduk. Her şeyden önce 15 Temmuz kutlamaları dahi kimsenin beklemediği kadar kalabalıktan uzak geçti. Erdoğan’ın Kayseri ve Eyüp mitingleri de benzer bir cılızlıkta idi.
Merkez Bankası, faiz politikaları ve kurda önlenemeyen yükseliş de hükümetin yalpaladığı bir başka nokta.
Erdoğan dünyadaki tahıl sorununun çözümü için Ukrayna ve Rusya’yı bir araya getirerek yaptırdığı anlaşma ile övünürken anlaşmadan 19 saat sonra Rusya Ukrayna’nın Karadeniz’deki limanlarını bombaladı. Milli Savunma Bakanı “Saldırıyı Rusların yapmadığı teyidini aldık” der demez Rus Dışişleri saldırıyı üstlenip Türkiye’yi zor bir pozisyona itiverdi.
Erdoğan “Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırken denizden motorla geldiler, eylem yaptılar ama biz kararlıydık yaptık. …Oradan arabalar, TIR’lar geçmeye devam ediyor. Herkesin altında arabası var,” ve “Lapseki’den geçmek için gece boyu arabada beklerdik. Şimdi 6 dakikada geçiyorsun. Bu köprü şimdi boynumuzda altın kolye. Orayı kullananlar bize dua ediyorlar,” diye övünmesine rağmen gerçekler onu yalanlıyor. Bayram gibi yılın olabilecek en yoğun döneminde dahi her iki köprü de zarar etti! 45 bin geçiş garantisi verilen Çanakkale’den en fazla 14 bin araç geçmiş. Osmangazi’de ise geçiş garanti sayısına ulaşılsa da kur farkından ötürü yine ödeme yapılmış. Sonuç olarak da dokuz günlük tatil süresince köprülerin işçi emekçilere maliyeti 239,6 milyon TL olmuş!
Erdoğan göz önündeki tüm başarısızlıklara, yalpalamalara ve parti içerisindeki çatışmalara rağmen “Bay Kemal”e çatmayı hiç ihmal etmiyor. Ancak Saray rejimi enflasyon altında ezilen, sefalet koşullarında yaşayan yığınlara karşı ikna ediciliğini o denli kaybetti ki Kılıçdaroğlu’nun vaatlerini derhal hayata geçirmek durumunda kalıyor. Kılıçdaroğlu öğrencilerin KYK borçları, ÖTV’ler vb. konusunda neredeyse fikri iktidarda bir pozisyonda kalıyor.
Tüm emareler iktidarın sorunları çözmekten çok onları büyütmeye devam ettiğini gösteriyor ancak hükümetin hiç yalpalamadığı ve çok ısrarcı olduğu tek bir konu var. O da işçi düşmanlığı! Hükümet, işçi düşmanı politikaları uygulamada bir adım bile geri atmıyor. Sendikalaşma oranlarının azalması, sefalet ücretlerinin yaygınlaşması, iş cinayetlerinin kalıcılaşması gibi en can alıcı sorunlarda Saray rejimi çok kararlı. Düzen muhalefeti ise Saray rejiminin tüm sorunların yaratıcısı olduğunu söyleyerek “güçlendirilmiş parlamenter sistem” sayesinde bu sorunların hafifleyeceğini, kimilerinin ise tarihe karışacağını iddia ediyor. Ancak Millet İttifakı da Saray’ın bu emek düşmanı politikalarına karşı tek söz söylemiyor. Millet İttifakı ne ücretlerin insan onuruna yakışır seviyeye çekilmesi, ne iş cinayetlerinin sonlandırılması ne de emeğin sınırsız örgütlenme hakkına dair tek söz söylüyor. Anlaşılan o ki bugün tüm vaatleri hızla hayata geçen muhalefet, iktidara geldiğinde Saray rejiminin emek politikasının mirasını sahiplenecek.
İşte bu yüzden gelecekte “2020’lerin başı bile daha iyiydi” dememek için, patronlardan bağımsız bir emek ittifakının inşası için çabalamak başat önemini koruyor.
Yorumlar kapalıdır.