Akkuyu Nükleer Santrali’nde neler oluyor?

Saray rejimi muhalefetin tamamını “icraatlarına” engel olmakla, “istemezükçülükle” itham ediyor. Oysa iktidarı sürecindeki tüm icraatları halk için değil, üç beş inşaat şirketini ihya etmek için yapıldı.

Türkiye’deki hangi emekçi daha fazla okul açılmasını istemez? Daha ucuz, çevre dostu yatırımlardan yana olmaz? Saray rejimi bu kisveler altında sürdürdüğü tüm projelerde aslında yalnızca kendi çeperindeki bir avuç zengini düşünüyor.

Erdoğan yaptığı köprü ve yollarla övünüyor. Oysa biliyoruz ki, emekçilerden alınan doğrudan (maaşımızdan kesilen) ve dolaylı (ÖTV’ler, KDV’ler) vergilerle biriken parayı patronlara pompalıyor. Yalnızca geçiş garantili köprülerin günlük maliyeti bile bunun göstergesi. Erdoğan, Türkiye’deki üniversite sayısı ile övünüyor. Oysa bu dershanelerden bozma üniversitelerin hiçbir niteliğinin olmadığını kendisi de bildiği için Boğaziçi gibi var olan üniversiteleri kendi ideolojisi adına devşirmeye çalışıyor.

Erdoğan kaybettiği kitle tabanını yeniden kazanmak adına 2023 yılına “müjdelerle” girmek niyetinde. “Biz bu millete hizmetkâr olmaya geldik” ve “Dış güçlere karşı mücadele ediyoruz” gibi sözlerini tekrarlamak istiyor. Enerji politikaları da bu bağlamda dayandığı en önemli noktalardan biri. Bu hususta Karadeniz doğalgazı ve Akkuyu’daki nükleer santralin seçimlere yetişmesi için ne denli çabaladığını görüyoruz.

Akkuyu’daki nükleer santral örneği Saray rejiminin niçin halk dostu olmadığını, tek dostunun kendi çıkarları olduğunu ve dış güçlere teslim olunduğunu tek kalemde gözler önüne seriyor.

Daha önce Akkuyu’daki nükleer santrale niçin hayır dememiz gerektiğini ifade etmiştik. Projenin dışa bağımlılığı artıracağını, Rusya tarafından yönetilen bu santralin aslında dışarıdan enerji almaktan farksız olacağını söylemiştik. Santralde üretilen enerjinin daha pahalı olacağını, istihdam üretmeyeceğini (çalışanlar Rusya’dan gelecek), bu sayede Türkiye’nin nükleer atık deposu haline gelmesinin önünün açılacağını ifade etmiş, hatta santralin inşası için devletin ödediği para ile işsizliğin sıfıra inebileceğini yazmıştık. Santral henüz faaliyete geçmeden önce bu dediklerimiz bir bir çıkmaya başladı.

Rusya tarafı, Türkiye’den IC İçtaş şirketiyle olan sözleşmesini birden fazla sözleşme ihlali yaptığı gerekçesi ile iptal etti. Bu ihmallerin neler olduğuna dair kamuoyuna yapılmış resmi bir açıklama olmasa da hükümet güçlü söylentileri yanıtlama gayreti içerisinde değil. Epeyce bir zamandır santral inşaatında çatlakların olduğu haberleri vardı. Dahası İnşaat İşçileri Sendikası ve Dev Yapı-İş defalarca Akkuyu’daki çalışma koşullarının cehennemi andırdığını söylüyordu. İşçilerin büyük bir baskı altında çalıştığını da hesaba katacak olursak kamuoyuna yansıyan Akkuyu’daki iş cinayetlerinin buzdağının yalnızca görünen kısmı olduğunu düşünmemiz önünde hiçbir engel yok! Sonuç olarak Rosatom “inşaat ve kurulum konusunda gerekli kaliteyi sağlayacak nükleer yapım alanında uzman becerileri gerektirmesi” gerekçesi ile sözleşmeyi feshedip şu an için Akkuyu’nun tek sahibinin kendisi olduğunu ilan etmiş oldu.

Erdoğan’ın bu durumdan hiç hoşnut olmadığını düşünmek için içeriden bir bilgi almaya gerek yok. Zira şu anda Akkuyu santrali işinden Saray’ın çeperindeki şirketler bir nevi tasfiye olmuş oldular. Ancak Erdoğan santrali 2023 seçimlerine yetiştirmek için elinden geleni yapıyor. Bir yandan kendi taşeron şirketlerinin sürece yeniden dahil olması ve aynı zamanda inşanın 2023’te tamamlanması için Putin’e çok sayıda tavizlerin verildiğini görebiliyoruz.

Her şeye rağmen santral 2023’e yetişirse ne olacak? Türkiye, Rosatom’a kilovat saat başına 12,35 sent (dünya ortalamasının 2-3 kat fazlası) ödeyecek. Yani Saray’ın seçim müjdesi, işçi emekçilerin vergisi ile yapılan santralden emekçilerin çok daha pahalıya elektrik alacağı anlamına geliyor. Dahası inşanın tamamlanması için gizli görüşmelerde Rusya’ya verilen tavizlerle beraber Türkiye’nin dışa bağımlılığının daha da arttığı gün gibi ortada.

Akkuyu’daki nükleer santral emekçiler için gelecek kuşakları da etkileyen çok büyük bir maliyet oluşturmaya devam ediyor. Santralin Saray rejimi ve Rus oligarkları dışında hiç kimseye bir faydası olmayacak. Bu yüzden Akkuyu’daki santralin inşasının durdurulması tüm emekçilerin çıkarına olmayı sürdürüyor.

Enerji sorununa çözüm aranıyorsa bunun da tek yolu emekten geçiyor. Tüm enerji altyapı ve dağıtım sisteminin kamulaştırılarak işçi denetiminde planlanması, Türkiye’nin enerji krizinden tek çıkışı olarak önümüzde durmayı sürdürüyor. Böylece nükleer santralin kapasitesinin iki üç katı olan (eski hatlardan ötürü) kaybolan enerji de geri kazanılabilir, usulüne uygun çalışmayan pek çok santral de kapatılabilir. Ancak bunu yalnızca kâr değil ihtiyaç odaklı ve istihdam garantisi verebilen bir işçi-emekçi hükümeti yapabilir.

Yorumlar kapalıdır.