İran: diktatörlüğe ve demokratik gericiliğe karşı mücadele

Geçtiğimiz ay İran üzerine yazdığımız Kendiliğindenlik ve önderlik başlıklı yazıda değinmiştik. Diktatörlük rejimi karşıtı seferberlikler esnasında kitlelerin talepleri ve özlemleri arasındaki köprüyü kurabilecek, onları rejimden ve sömürü politikalarından kopuşa sürükleyebilecek devrimci bir önderliğin açığa çıkamaması; farklı grupların farklı taktiklerle bu önderlik boşluğunu doldurmaya soyunma ihtimalini mümkün kılıyor.

Bu taktiklerden bir tanesi de demokratik gericilik. Alamet-i farikası devrimci kriz anlarında devreye girmesi. Amacı ise emperyalizmle işbirliği halinde, kitlelerin taleplerini ve seferberliklerini törpüleyerek, rejimin başını devirip gövdesini korumak suretiyle kitlelere kısmi demokratik haklar sağlamak. Tabii kapitalist sömürü politikalarının devamını garanti altına alarak. Emekçi halkların tüm taleplerine erişmesini engelleyerek. Ya da bir başka deyişle, devrimci ayaklanmayı boğmaya çalışarak.

Tabii konu İran olunca da bu taktiğin uygulanmasına talip olduğunu belirterek ortaya çıkan ana figür de katıksız karşıdevrimci bir karaktere sahip oluyor: tarihin çöplüğünden çıkan, monarşizmin temsilcisi, yurtdışında yaşayan, devrik şahın oğlu Rıza Pehlevi. Yanına aldığı hempaları da yine yurtdışında yaşayan ünlüler, liberaller, sivil toplumcular. Kimi Alman, kimi Fransız, kimi İngiliz, kimi ABD emperyalizmiyle işbirliği halinde. Son bir ay içerisinde geliştirdikleri söylemleri de çok net: “Kitleler İslam Cumhuriyeti rejimini ayaklanmalarıyla devirirlerse ülkeyi yönetmeye adayız.”

Ülke içerisinde eylül ayından bu yana devam eden devrimci ayaklanmanın ön saflarında yer alan kadınlardan, gençlerden, ezilen uluslardan, işçilerden aldıkları cevap da çok net haliyle: “Size mi kaldı?!”

Çünkü kitlelerin talepleri yalnızca molla rejimini yıkmakla sınırlı değil. Onlar aynı zamanda her türlü ayrımcılığa, patriyarkaya, kapitalist sömürü politikalarına karşı da mücadele ediyorlar. Ve şimdi bunlara, seferberlik içerisinde yer almayan, gurbetten ülkedeki devrimci sürece konmaya, “vekalet” etmeye çalışan gericiliğe karşı mücadele de eklendi.

Daha da önemlisi, İran emekçi halkları ne rejimin baskı ve şiddetinden ne de demokratik gerici odakların seferberliğe konma girişimlerinden dolayı geri adım atıyor. Tersine, talep ve mücadelelerini bir adım daha öne taşımaya çalışıyor. Dört ayı geride bırakan ayaklanma esnasında inşa ettiği mahalli/yerel komiteleri, işçi konseylerini talepler etrafından koordine etmeye, birleştirmeye çalışıyor. “Ne rehber ne şah: konseylere dayalı özyönetim!” uğruna seferberliğini sürdürüyor.

Yorumlar kapalıdır.