Deprem ve işçi hareketi
Depremde on binlerce can kaybettik. Ülke insani ve maddi açılardan büyük bir üretici güç kaybına uğradı. Yitirdiğimiz hiçbir can arasında elbette ayrım yapamayız, yapmıyoruz. Ama öte yandan, bizzat üretim sürecinde olanlardan ve diğer ücretli emekçilerden kayıpların ne kadar olduğunu da yakında öğreneceğiz. Bu, ihmalkârlığıyla, rantçı zihin yapısıyla ve insandan ziyade sermayeyi ve kârı düşünen politikalarıyla Tek Adam rejiminin ülke işçi sınıfına indirdiği ağır bir darbedir.
Buna karşılık depremin gerçekleştiği andan itibaren işçi sınıfımız derhal arama-kurtarma ve her türlü dayanışma seferberliğine girişti. Madencilerden sağlık emekçilerine, inşaat işçilerinden motokuryelere ve belediye çalışanlarına kadar binlerce işçi sahaya indi. Bu arada sanayinin çeşitli dallarında çalışan işçiler derhal özveriyle çadır, soba, tuvalet gibi acil malzemeleri üretmeye giriştiler. Emekçi mahallelerinde gerekli acil eşyalar ve malzemeler toplandı. Ve daha nice çalışmalar yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Türkiye işçi sınıfı, insani ve sınıfsal dayanışma gücünün imrenilecek bir örneğini gösterdi. Hem de bütün bu seferberliğini, iktidarın bütün merkezci ve tek adamcı zihniyetini aşarak gerçekleştirdi.
Bu arada ilk iki gün sırasında enkazlardan “Asker nerede?” çığlıkları yükselirken, üniformalı halk çocuklarının o nasırlı elleriyle can kurtarma çalışmalarına katılmayı sabırsızlıkla beklediklerinden eminiz.
Bir başka dayanışmayı ve yardımı da uluslararası sınıf güçlerinden, Küba’dan Bangladeş’e kadar düzinelerce ülkeden koşup gelen emekçilerden aldık. Bir canı enkazın içinden çıkarmayı başardığında bir köşeye çekilip, artık sevinç mi hüzün mü nedenini sadece kendisinin bilebileceği bir şekilde ağlayan İspanyol itfaiyeci Türkiye işçi sınıfının hafızasına kazınmıştır.
* * *
Şimdi yaraların sarılması zamanı. Rejimin elbette ders çıkarma gibi bir huyu yok. O sadece sermaye ve rant gelirlerine odaklanmış durumda. Ama bu deprem bize, ülkenin işçi sınıfına dayanışmanın ve örgütlenmenin ne denli büyük bir güç olduğunu, oluşturabileceğini bir kez daha gösterdi.
Eğer işçiler, emekçiler bütün bu dayanışma seferberliğini kendi inisiyatifleriyle ve/veya bağlı oldukları işçi örgütlerinin (sendikalar, partiler, dernekler, kooperatifler vb.) girişimiyle gerçekleştirebildilerse, hatta bunu resmi kuruluşlardan bağımsız olarak, çoğu yerde de onlara rağmen hayata geçirdilerse, patron iktidarlarına ve kurumlarına ihtiyaç duymadan yönetebileceklerini de anlayacaklardır.
Bu deprem seferberliği bir noktayı daha gösterdi: İşçi sınıfı dayanışma ve birlikte seferber olma gücünü bir üst düzeye çekmelidir. Tüm işçi-emekçi grupları ve örgütleri bütün bu çalışmalarını çoğunlukla birbirlerinden bağımsız olarak yürüttü. Elbette hepsi çok değerli çalışmalar yaptı. Ama biz dahil her çevre bu çabalarını birleştirerek daha organize bir faaliyet sürdürebilseydi, sınıf bilincinin ve örgütlülüğünün çok daha üst düzeylerine yükselinebilinirdi. Hem de bunu uluslararası düzeyde birleştirerek sınıfımızın enternasyonal birliğini güçlendirebilirdik.
Bunun için, patronlar sınıfının ve iktidarının daha da ağır bir saldırısına maruz kalacağımız önümüzdeki süreçte, işçi ve emekçilerin birleşik cephesini oluşturmak her zamankinden daha büyük bir önem kazanıyor.
Yorumlar kapalıdır.