2024’te fark yaratabilecek olan ortak mücadele niyeti ve becerisi

Geride bıraktığımız yılı Türkiye açısından birçok farklı ölçütle değerlendirebiliriz. Ancak sanıyorum ki Tek Adam rejiminin hem tercihleri hem de sınırları bağlamında en muazzam göstergeyi 6 Şubat depremleri olarak alabiliriz. 6 Şubat, 11 ilde çok ağır kayıp ve yıkım yarattı. Ortaya çıkan yıkımın tespiti hâlâ tam olarak yapılmış, kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmış ve sorumluluğu alınmış değil. En az bunun kadar vahim olan ise her açıdan bir enkaza terk edilmiş kitlelerin hayatında fark yaratacak adımların atılmamış olması. Özellikle en ağır bilançoyu yaşayan illerden biri olan Hatay’da en temel ihtiyaçlara ulaşımda bile hâlâ büyük eksikliklerin olduğunu görüyoruz. Kısa bir süre önceki ziyaretimizde bir emekçi dostumuzun iktidarın politikalarını eleştirirken söylediği gibi, “Antakya’da hâlâ konuşulan tek şey yıkım, sonrasını -yeniden inşayı- konuşmaya başlayabilmiş bile değiliz.” 150 binden fazla kişinin konteyner kentlerde yaşadığı Hatay’da hayat hâlâ enkaz yığınlarının arasındaki küçük boşluklar arasında süregidiyor.

Diğer yandan, bu ölçüt, 6 Şubat depremlerinin yarattığı yıkım, sadece iktidarın değil sol muhalefetin yapabildiklerinin ve yapamadıklarının da turnusolü olmaya devam ediyor. Öncelikle, depremin hemen ardından yardım ve dayanışma için gösterilen örgütlenmenin, iktidarın politika ve tercihlerinin yarattığı devasa boşluk karşısındaki etkisi ve önemi apaçık ortada. Ancak bunu sağlayabilmiş, sağlayabilmek için de tüm engellemeler ve sınırlılıklar içinde muazzam bir çaba sarf etmiş sol muhalefetin, bunun bir adım sonrasını -çabaların ve eylemin ortaklaştırılmasını, bunun mekanizmalarının yaratılmasını ve sürekliliğinin sağlanmasını- gerçekleştirebilme konusunda aynı çabayı ortaya koyduğunu söyleyebilmek oldukça zor. Bunun neden başarılamadığını, hangi önceliklerin ve/veya ikameci tutumların işin içine girmeye başladığını, nerelerde birlikte iş yapma becerisini ve belki de niyetini göstermekten uzaklaştığımızı düşünmek gerekiyor. Elbette bu soruyu başka konular için de gündemde tutmak mümkün ve gerekli: ekonomik kriz ve yoksulluk, demokratik haklara dönük saldırılar, sendikalaşmaya dönük engeller ve tabii ki seçimler…

Bu soru, sol muhalefet olarak 2023 muhasebemizin de merkezinde yer almalı. Açık ki, yıkımı değil emekten, eşitlikten, özgürlükten yana bir “yeniden inşa”yı konuşmaya başlamak için bu muhasebe büyük önem taşıyor. Emekçi kitleler açısından yeni günleri, yılları geride bıraktıklarımızdan farklı kılabilecek tek güç, bağımsız sınıf hattına dayalı ortak bir mücadeleyi örme becerimiz olacak.

Yorumlar kapalıdır.