Seçim ekonomisi iktidarı kurtaramıyor

Dünyada yaratılan para bolluğu ve üretim zincirinin pandemi ve savaş başta olmak üzere birçok etkenle aksaması sebebiyle (hem arz hem talep eksenli) küresel bir enflasyon sorunu ile yüz yüzeyiz. Bu süreçte iktidar enflasyona karşı önlem almak şöyle dursun; gelir uçurumu, alım gücünün düşüşü ve kitlelerin borçlandırılması pahasına enflasyonu körükleyecek politikaları bir bir uyguladı. Seçimler yaklaşırken ortaya çıkan ekonomik enkaz artık büyük bir toplumsal bölüşüm ve borç sorunu olarak karşımızda duruyor.

Örneğin, İstanbul’da yaşayan ve maaş karşılığı çalışan her emekçinin bu şehirde barınma hakkı fiili olarak elinden alınmış durumda. Bu örnek, bölüşüm sorununda makasın emekçiler aleyhine ne kadar açıldığının en iyi göstergesi. Bunun yanında gelirin çok büyük bölümü barınma dışında gıdaya gitmekte, özetle emekçiler sadece hayatta kalmak için çalışmakta. Daha fazlası için elde tek bir seçenek kalıyor, o da kredi kullanımı yani ileriye dönük borçlanma. İşte iktidarın sermaye lehine bilinçli olarak sürdürdüğü ekonomi politikasının gerçek hayattaki karşılığı bunlar.

Faiz-enflasyon sarmalı ve bunun emekçiler üzerindeki etkilerinden her yazımızda bahsettik. Olası bir iktidar değişiminde gelecek yeni iktidarın hem dış ticarette hem de hayat pahalılığında aleyhimize işleyen bu ekonomik girdaptan ülkeyi çıkarmak için pek bir seçeneği olmayacak.

TL bu kadar değersizken bile ithalat, ihracat lehine artmaya ederken dış açık vermeye devam ediyoruz. Gelecek yeni iktidar tarafından TL’nin bilinçli olarak değerlendirilmesi ithalatı daha da patlatacak, cari açığı artırarak kronik dış finansman ihtiyacını daha da katlayacaktır. Bu kronik soruna karşın, iktidar hedefiyle ilerleyen düzen muhalefetinin herhangi bir program önerdiğini göremiyoruz. Çünkü bu ikilemden kurtulmak, ülkenin finans kapitalden tamamen kopmasıyla mümkün olabilir. Bu da antikapitalist bir program gerektirir.

Çözülmesi gereken bir başka temel sorun da hayat pahalılığı. Türkiye’de enflasyonla faiz arasında, faiz aleyhine, 50 puana yakın fark var. Üstelik son altı ayda gördük ki döviz artmasa bile enflasyon artmaya devam ediyor. Bu da Türkiye’nin artık kronikleşmiş bir enflasyon sorunu olduğunu gösterir. Kronikleşmiş bu sorunu hızlı bir şekilde çözmek için faizi enflasyonun üzerine birden çıkarmak, ekonominin ani olarak durmasına, işsizlik oranlarında ve şirket batışlarında hızla artışa ve kredi mekanizmasının durmasına yol açacaktır. Görüldüğü üzere, sermaye iktidarları hayat pahalılığı altında yaşamak ya da işsizlik ikilemi dışında emekçilere herhangi bir şey vadetmiyor. Ve bu ikilemlerin içinde debelenmek hiçbir sermaye iktidarının aşamayacağı bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor.

Kapitalizm altında emekçiler için bir çıkış yolu yok, derken bunu salt propaganda amacıyla değil son derece somut gerçekliğe denk düştüğü için söylüyoruz. Gelme ihtimali olan yeni iktidarın da bir sermaye iktidarı olarak sermayeyi ürkütecek herhangi bir girişimde bulunmayacağını biliyoruz. Hatta Altılı Masa’nın ekonomik perspektifinde dışarıdan getirilecek doğrudan yatırım sermayesi ön plana çıkarılıyor. Yeni özelleştirme planları da cabası…

“Seçim ekonomisi iktidarı kurtarır mı?” diye daha önceki yazımızda sormuştuk. Net olarak cevap verebiliriz ki yapılan vergi indirimleri, borç silmeler veya emeklilere maaş artışı gibi hamlelerin hiçbiri yaratılan ekonomik enkazı kaldırmaya yetmeyecek. 6 Şubat depremlerinin yol açtığı gerçek enkazın maliyetini de üzerine koyarsak rejim, kendi ekonomi politikalarının altında kalmaya devam ediyor ve edecek. Ama çözüm noktasında her zaman söylediğimiz gibi bu durum 3-5 yasayla ya da bazılarının söylediği gibi yapısal reformlarla çözülecek teknik bir mesele olmanın çok ötesindedir. Sorun, tamamen emekçilerin mücadelesi ve birliği ekseninde siyasal arenada çözülebilecek, sınıf mücadelesindeki güç dengeleriyle bağıtlanabilecek bir konudur. Bu yüzden seçimden hemen önceki 1 Mayıs’ı bu mücadele hattında kurgulamamız, 1 Mayıs’ı ve sonrasını da emekçilerin kaybettikleri alım gücünü ve daha fazlasını geri kazanmak için sürdürecekleri bir mücadele alanı olarak görmemiz gerekmekte.

Yorumlar kapalıdır.