Avrupa’da resesyon: kapitalist krizin yeni bir eşiği

Geride bıraktığımız 1 Haziran, şimdilik 20 ülkeyi kapsayan avro projesinin merkezinde bulunan ve büyük beklentilerle kurulan Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) kuruluşunun 25. yıldönümüydü. AMB bu önemli yıldönümünü, Avrupa Birliği’nin (AB) istatistik kurumu Eurostat’ın paylaştığı ve hiç de iç açıcı olmayan verilerle karşıladı. Veriler, AB’de gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) 2023’ün ilk çeyreğinde yüzde 0,1 ve 2022’nin son üç ayında da yüzde 1 oranında düştüğünü gösteriyordu. Burjuva iktisatçılar resesyonu, genellikle iki çeyrek üst üste negatif büyüme yaşanması olarak tanımlarlar: AB şu an resmen resesyonda.

2008 ekonomik krizinin süren etkileri, pandemide varlıklı sınıflara aktarılan kaynaklar ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle enerji fiyatlarında ve ikmalinde yaşanan buhran, avronun tek para birimi olarak belirlenmesinden bu yana Avrupa’nın en yüksek enflasyon oranlarıyla karşı karşıya kalmasına yol açtı. Kıta genelinde bugün enflasyon oranı yüzde 10’a yaklaşırken, kemer sıkma politikaları sertleşiyor ve hayat pahalılığı artıyor. AB’nin ekonomik devi Almanya da resesyona giren ülkeler arasındayken, Fransa yılın ilk üç ayında yüzde 0,2 ile sıfıra oldukça yakın bir büyüme gerçekleştirdi.

Mevcut resesyon bir yol kazası değil, ancak ekonomik örgütlenmenin kapitalist karakterinden kaynaklanan yapısal bir sorun. Yaşanmakta olan, sermayenin kârlılığının düşmeye başlamış olmasıdır. Ve sermaye maliyetindeki, yani borçlanma faizlerindeki artışlarla beraber, kârlılık düşmeyi sürdürecektir. 2023’ün ilk çeyreğinde S&P 500 şirketlerinin kârları yüzde 3,7 oranında düştü; ikinci çeyrekte bu kârların yüzde 7,3 oranında düşeceği tahmin ediliyor. AB şirketleri ise yıllık bazda yüzde 2,5 oranında kâr yitirdi; bu şirketlerin ikinci çeyrekte yüzde 5,4 ve üçüncü çeyrekte yüzde 7,4 oranında kâr kaybetmesi bekleniyor.

2022’nin son çeyreğinde de kârların düşmüş olduğu hesaba katılırsa, mevcut düşüş, pandemide yaşanandan da daha uzun sürebilir. Kârlardaki düşüşün, satış gelirlerindeki düşüşlerden yaklaşık bir çeyrek dönem (üç ay) önce kendisini gösterme eğiliminde olduğunu hesaba katarsak, son iki çeyrekte şirket kârlarının yüzde 13 seviyelerinde düşüş yaşamış olmasının, satış gelirlerini nasıl etkileyeceğini tahmin edebiliriz.

Küresel ölçekte şirketler, pandemi sırasında tarihsel zirvelere ulaşan rekor kâr marjları açıklıyorlardı. İşçi sınıfı ve emekçi halklar, bu virüsün oluşturduğu ölümcül tehdit karşısında can çekişirken, sarsılan toplumsal durumdan etkilenmesin diye milyarlarca dolarlık kaynak aktarılan sermaye grupları eşsiz bir birikim yaşadı.

Şimdi, spekülatif olarak yaratılmış bulunan bu kâr balonları patlamaya başladı. 167 yıllık Credit Suisse’in batışı ve Avrupa’daki resesyon, patlayan balondan çıkan gürültünün ilk yankıları. Ancak küresel finans kapitalin, yalnızca kâğıt üzerinde kalan mali kârlarıyla saklambaç oynamasının faturası bir kere daha emekçi sınıflara kesilmemeli. Bu nedenle Avrupa çapında mücadeleci sendikal koordinasyonların oluşturulması ve sınıf içinde enternasyonalist bir önderliğin inşası yaşamsal olmayı sürdürüyor.

Yorumlar kapalıdır.