Emeklinin açlıkla terbiyesi

14 Mayıs’taki seçim öncesinde emekli maaşlarına seyyanen zam yapılmış ve en düşük maaş 7.500 TL’ye yükselmişti. Erdoğan, seçim meydanlarında emekliyi, asgari ücretliyi enflasyona ezdirmeyeceğini vaat etmişti. Seçimden sonra yapılan asgari ücret zammı ile asgari ücret 11.400 TL’ye yükseltilmiş, emekliler de bir beklenti içerisine girmişti. En düşük emekli maaşı olan 7.500 TL ile ev geçindirmenin imkânsız olduğu ve emeklinin açlık sınırının bile daha gerisinde kaldığı durumda beklentiler asgari ücretle paralel olarak yükselmişti. Emekliler olarak asgari ücretin geçim standardının çok gerisinde kaldığını bilmekle birlikte sefalet maaşı olan emekli maaşına da yapılacak zammı sabırsızlıkla beklerken tam bir sukutuhayale uğradık. Seyyanen yapılan zammı dışarda tutarak kök maaştan zam yapılınca esasen hiç zam almamış durumuna düştük. En düşük maaş 5.500 TL’ydi, onun üzerine seyyanen yapılan zamla 7.500 TL olmuştu ve bize zam yapılmış gibi sunuldu.

Tek Adam rejimi emeklileri devletin sırtında yük olarak görüyor. Emeklinin ne durumda olduğu onu pek de ilgilendirmiyor. Çok değil, bundan altı yıl önce asgari ücret 1.404 TL iken emekli maaşım 1.620 TL’ydi. Yani emekli maaşı asgari ücretten fazlaydı. An itibarıyla da emekli maaşım 7.500 TL, asgari ücret 11.400 TL. İstanbul’da en düşük ev kirasının 8-10 bin TL civarında olduğu, 1 kilo peynirin 200 TL’den fazla, 1 kilo kıymanın 400 TL olduğu bir ortamda 7.500 TL, emekliye “açlıktan ölün” demekten farksız. Seçimden önce bu iktidarın halka verebileceği bir şey olmadığını anlatmaya çalışmıştık. Fakat yeterince anlatamadık ya da insanları inandıramadık. Kabahat bizde mi yoksa inanmak istemeyenlerde mi net olarak bilmek zor. Yüzde 52 ile seçilen Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı ileriki dönemlerde bugünlerimizi bile aratacak zam yağmurlarını sürdüreceğe benziyor.

TL’nin seçim sonrası yüzde 40-45 civarında değer kaybetmesi üretim yapılmayan bir ülkede ithalat ekonomisinin, ülkenin para birimini nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Sıcak para bulmak için Körfez turuna çıkan Erdoğan, katil dediği Suudi Arabistan prensi Salman ile kucak kucağa gelmek zorunda kaldı. 15 Temmuz darbesinin finansörü olarak gördüğü Birleşik Arap Emirlikleri emirinin huzuruna para için çıktı. Eleştirilere karşı Tayyip Erdoğan “Neyi satıp neyi satmayacağımı sizden daha iyi bilirim,” diyerek ülke varlıklarını Körfez sermayesine pazarlamaya yöneldi. Arap ülkelerinden gelecek sıcak para ile bu işin çözülemeyeceği, bunun ancak geçici bir pansuman niteliği taşıdığı çok açık.

Yeterince tepki göstermezsek kendi bildiklerini okumaya devam edecekler. İşçinin üretimden gelen gücünü göstermesi gerekir. Ya emekli ne yapacak? Emeklinin örgütlülüğü yok, kendi derdine düşmüş. 60-65 yaşında insanlar iş bulabilsem de çalışsam derdinde. Tencere nasıl kaynayacak, kira nasıl ödenecek onun endişesi içerisinde. Emeklinin bırakın dinlenmeyi, yaşaması bile güç. Emekliye insanca yaşanacak ücreti vermek çok da zor olmasa gerek. Beşli çetelere verdikleri garanti ücretli ödemelere geldiğinde parayı bulan iktidar, konu emekliye zam olduğunda “Para yok, nereden bulup da verelim?” diye bahaneler uyduruyor. Bu iktidar sermayenin iktidarıdır. Bunun bilincindeyiz. Umutlu olmak gerekir ve mücadele kaçınılmazdır. En düşük emekli aylığı en az asgari ücret düzeyine çıkmalı. Bu maaş kök maaş olmalı. Tüm emeklilere asgari ücrete yapılan yüzde 34 oranında zam yapılmalı ve memurlara verilenle orantılı seyyanen fark verilmeli.

Yorumlar kapalıdır.