Erdoğan paranın peşinde Körfez turunda

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 17-19 Temmuz tarihlerinde üç Körfez ülkesi Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan bir ziyaret gerçekleştirdi. İlk durak olan Suudi Arabistan’a hareketinden önce Erdoğan bu ziyaretlerin amacını “Şu anda savunma sanayide, altyapı, üst yapı yatırımlarında Türkiye’nin üç ülkeye ciddi bir yatırım imkânı olacak. Bunun yanında bu ülkelerin Türkiye’den belirli ‘asset’leri alma durumları olacak. Ama bazı cambazların söylediği gibi. ‘BOTAŞ’ı satıyorlar’ gibi bir şey yok, neyin satılacağını neyin satılmayacağını çok iyi biliriz,” şeklinde açıkladı.

Bu ziyaretlerde Erdoğan’a Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat eşlik etti. Ayrıca geçmişte birinci ağızdan iktidarla hiçbir alakası olmadığı açıklanan SADAT’ın CEO’su Melih Tanrıverdi’nin de Körfez ziyaretine katılan ekip içinde olduğu ortaya çıktı.

Ziyaretin açıklanan amacı ve ziyaret heyetinin bileşimi Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik-politik tabloyu, iktidar blokunun siyasi yönelimini ve Bonapartist rejimin niteliğini bir kez daha teyit ederek gözler önüne seriyor. Ziyaret edilen her ülke liderine birer TOGG hediye edilmesi aynı zamanda her dış politik manevranın iç politika için bir şanlı hikâyeye dönüştürülme çabasına işaret ediyor. Bölge dengelerini belirleyen, oyun kurucu bir devlet ve iktidar gücü anlatısı…

İktidar propagandası bu yönde olsa da eldeki hiçbir gerçek veri bu anlatılan tabloyla uyuşmuyor. Ziyaret edilen ülkelerden Birleşik Arap Emirlikleri, ABD ile birlikte uzun süre 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki fail olarak işaret edilmişti. Nitekim iki ülke ilişkileri uzun süre kopuk kaldı. Ta ki Sedat Peker’in ifşaatlarına dek… Keza Suudi Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinin azmettiricisi olarak gösterilmişti. Kaşıkçı “şehit” olarak nitelendirilirken Suudi Arabistan ile ilişkiler donmuştu… Peki, sonra ne oldu?

Dünkü “hasım ve düşmanları” bugün “stratejik ortaklık” şemsiyesi altında buluşturan, Türkiye ekonomisinin çok acil kaynak bulma ihtiyacı. Aynı nedenle İsveç’in NATO üyeliğine yönelik veto kaldırıldı. Rusya’ya rağmen hem ABD hem AB ile ilişkiler yeniden onarılmaya çalışılmakta. Çünkü Türkiye ekonomisinin çok acil sıcak paraya ihtiyacı var. Körfez turunun nedeni de para! Fakat bu paranın hem siyasi hem ekonomik maliyeti çok yüksek olacak. Nitekim Erdoğan’ın “…bu ülkelerin Türkiye’den belirli ‘asset’leri alma durumları olacak” açıklaması da buna işaret ediyor. Erdoğan satılacak varlıklar içinde BOTAŞ’ın olmayacağını işaret ediyor ama birçok varlığın satışının gerçekleşeceğini de reddetmiyor. İktidar gemiyi yüzdürebilmek için geleceği ipotek etmeye devam ediyor. Ekonomik bağımlılık arttıkça bağımsız ve egemen bir ülke olma vasfı yitiriliyor. Ülke kaynaklarının bu şekilde yok edilmesine karşı üç temel politika savunulmalı: Dış borç ödemelerinin durdurulması. Başta Yap-İşlet-Devret (YİD) projeleri olmak üzere bütün stratejik sektörlerde işçi denetiminde kamulaştırma ve yönetim. Banka sisteminin tek bir merkez bankası altında birleştirilerek kamulaştırılması…

Yorumlar kapalıdır.