Muhittin Karkın: yeri ve mirası

Ekim Devrimi’nin büyük önderi Lev Troçki, 25 Mart 1935’te Sürgün Günlüğü’ne şu satırları yazmıştı:

“1917’de orada olmasaydım, Petersburg’da Ekim Devrimi –Lenin’in varlığı ve idaresiyle yönlendirilmiş olarak– gerçekleşirdi. (…) Lenin’in orada olmasıyla, Ekim Devrimi her şartta zafere ulaşırdı. (…) Dolayısıyla 1917-1921 arasındaki dönemde bile, yaptığım işin ‘yeri doldurulamaz’ olduğunu söyleyemem. Halbuki şu anda yaptığım kelimenin tam anlamıyla ‘yeri doldurulamaz’ bir şey. Bu iddiada kesinlikle hiçbir kibir yoktur. (…) İkinci ve Üçüncü Enternasyonal şeflerinin kafaları üzerinden atlayarak yeni bir nesli devrimci yöntemle silahlandırma misyonunu yerine getirecek benden başka kimse yok. Ve bu noktada, Lenin ile (ya da daha doğrusu Turgenyev ile) 55 yaşını geçmekten daha büyük bir kusur olmadığı konusunda hemfikirim. Benim, mirasın devredilmesini sağlamak için, en az bir beş yıl daha aralıksız çalışmam gerekiyor.”

Bu satırların üzerimdeki etkisi daima derin oldu. Ancak, bu pasaj denli tanınıyor olmasa da, beni daha çok etkilemiş olan, Kuzey Amerika Troçkizminin kurucusu, büyük işçi önderi James P. Cannon’un, 13 Şubat 1974’te verdiği bir röportajda, bu pasaj üzerine dile getirdikleri oldu:

“Troçki’nin Sürgün Günlüğü’nde yazdıklarını da hatırlıyorum, Norveç’teyken eli kolu bağlıydı ve sağlığı yerinde değildi ve 55 yaşındaydı. (…) Orada dedi ki: ‘Halefleri hazırlamak için bir beş yıl daha yaşamalıyım.’ Bu sözlerin üzerine sık sık kafa yorarım ve bir önderin en yüce görevinin de halefleri hazırlamak olduğunu düşünürüm. Ve bazılarımız bilinçli olarak bu göreve atıldı, özellikle ben. Tek bir insan her şeyi yapamaz, her ne kadar pek çok kaçık bunu yapabileceğini düşünüyor olsa da. Bir insan sonsuza kadar yaşayamaz ve onun en büyük katkısı, başkalarını kendisinin yerini almaya hazırlamaktır.”

Bu iki alıntıda anlatılmakta olan, Muhittin yoldaşın Türkiye’de Troçkist programın inşası noktasında oynadığı tarihsel rolü iki noktada özetlemektedir: İlk olarak, yeri doldurulamaz olan tarihsel kurucu rolünü anlatmaktadır (ve dahası, bu rolüne sadık kalışını) ve ikinci olarak da, Cannon’un kelimeleriyle “bir önderin en yüce görevini” yerine getirerek, mirasın devredilmesini sağladığını anlatmaktadır.

Onunla girdiğimiz son toplantıda, ona birtakım eleştiriler yöneltmiştim. Daha önce birçok defalar yaptığı üzere, sabırla dinleyip anlamaya çalışmış ve sonra söz alıp, kendi düşüncelerini sistematik olarak açmaya başlamıştı. O, “pek çok kaçık” gibi hiçbir zaman tek başına her şeyi yapabileceğine inanmadı; bu yüzden hayatını bir ekip inşa etmeye, devrimci önderliği inşa etmeye adadı. Moreno’nun sık sık dalga geçtiği “Troçkizmin sahte peygamberlerinden” değildi hiçbir zaman; her zaman ulaşılabilir, her zaman tartışılabilirdi. Kelimenin gerçek anlamıyla bir parti insanıydı.

O, Dördüncü Enternasyonal’in en gururlandıran kadrolarındandı.

Yorumlar kapalıdır.