Ekolojik yıkımı yoksullar değil zenginler yaratıyor

Oxfam’ın yakın zamanda yayımlanan İklim Eşitliği raporu, kapitalist yağmaya dair çok çarpıcı veriler sunuyor. Rapora göre 2019 yılında dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi tüm insan nüfusunun üçte ikisi kadar karbon kirliliğine neden olmuş. Daha basitçe şöyle ifade edelim: Dünya nüfusuyla kıyaslandığında bir avuç kalan bu süper zenginler, gezegeni 5 milyar insan kadar kirletmiş. En zengin yüzde 10’luk kesim ise tüm karbon salımının yüzde 50’sinden sorumlu.

Burjuvazi ve emekçiler arasındaki olağanüstü eşitsizlikler, iklim krizindeki payımızda da çok derin. Mesela, en zengin yüzde 1’in neden olduğu karbon salımlarının gelecek yıllarda aşırı sıcaklık nedeniyle 1,3 milyon insanın ölmesine yol açacağı öngörülmüş. Yüzde 99’luk kesimdeki bir emekçinin, en zengin milyarderlerin sadece bir yılda ürettiği karbonu üretebilmesinin yaklaşık 1500 yıl süreceği hesaplanmış!

Peki süper zenginler bu devasa kirliliği nasıl üretebiliyor? Fosil yakıt gibi kirletici endüstri yatırımları ve faaliyetlerinden özel jet ve yat gibi “kişisel” harcamalara kadar pek çok yolla bunu yapıyorlar. Ne var ki iklim krizinin sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanlar yine emekçiler ve yoksullar oluyor, olacak. İklim krizine bağlı aşırı sıcaklardan, sellerden, kuraklıktan, açlıktan en çok biz etkileniyoruz.

Bu derin uçurumu ülkeler düzeyinde de görüyoruz. İklim zirvelerinde karbon salımını düşürme vaatleri veren yüksek gelirli ülkeler küresel karbon salımının yüzde 40’ından sorumluyken, yoksul ülkelerin payı sadece yüzde 0,4. Kısacası bu gezegeni yaşanamaz kılan bizzat kapitalizmin kendisi. Dolayısıyla kapitalist hükümetlerin kendiliğinden doğa dostu ve adil politikalar uygulamaya başlamalarını bekleyemeyiz. Çünkü iklim krizine karşı gerçek bir “adil dönüşüm” hiçbir zaman kapitalistlerin çıkarına olmayacak. Kapitalist hükümetler “sürdürülebilirlik” derken sadece kapitalizmi sürdürmeye çalışacaklar.

Bizim Elon Musk gibi dünya yaşanamaz hale geldiğinde başka bir gezegene kaçma lüksümüz yok, bir B planımız yok. Bu da bizi emekten ve doğadan yana bir ekoloji mücadelesine zorunlu kılıyor. Bu mücadelemizin başlıca taleplerini de enerji, maden ve inşaat sektörünün tazminatsız kamulaştırılması, doğanın talanına yol açan mega projelere son verilmesi ve doğal varlıklar üzerindeki özel mülkiyetin sonlandırılması oluşturuyor.

İllüstrasyon: Matt Chinworth

Yorumlar kapalıdır.