DEM’in Üçüncü Yol politikası

DEM Parti 31 Mart yerel seçimlerine başta İstanbul olmak üzere kendi adaylarıyla girme kararı aldı. Bu kararı olumlu ama bir emek ve özgürlük ittifakı oluşturulamamış olmasından dolayı eksik buluyoruz. 31 Mart yerel seçimleri öncesi solun ve emek hareketinin ittifaklar açısından 14 Mayıs seçimlerinin de gerisine düşmesi üzücüdür. Bu eksikliğin faturasını hep birlikte yaşamaya devam ediyoruz.

DEM Parti kendi adaylarıyla seçimlere girme kararını Üçüncü Yol politikasının bir gereği olarak sunmakta. Bu yolun muhalefet için en gerçekçi seçenek olduğunu iddia etmekte. Bu tanıma ve iddiaya katılmıyoruz. Öncelikle Üçüncü Yol politikası sınıfsal değil üst yapısal politik bir ayraç. Sistemden kopuşu değil sistem içi iyileştirmeye dayanan sosyal demokratik bir program önerisi. Bu anlamıyla antikapitalist bir ideolojik tutuma değil “daha insani bir kapitalizm” anlayışına dayanmakta. Dolayısıyla sosyalist bir perspektiften ve sınıf mücadelesi ekseninden Üçüncü Yol politikası sadece politik olarak yanlış değil ideolojik olarak da burjuva kapitalist dünyaya ait bir söylem ve program. Nitekim “muhalefette CHP, çözümde AKP” ile geliştirilen ve/veya geliştirilmesi gerektiği ifade edilen ilişki ve çağrılar tam olarak bu gerçekliğe karşılık düşmekte.

Bu çerçevede Üçüncü Yol politikası yeni bir yol açmadığı ve aslında alternatif yeni bir yol da önermediği gibi esas itibarıyla burjuva-kapitalist sistemin ana yolunda sol şeritte bir pozisyon almanın ifadesi olmakta. Bugün DEM’in, geleneksel olarak da Kürt siyasal hareketinin benimsediği bu ideolojik-politik program anlayışı esas olarak Abdullah Öcalan’ın tezlerine dayanıyor. Yeni politik gerçeklik ya da modernite olarak adlandırılan bu söylem ve program, karşılaştığı vahşi muameleye rağmen özünde sistem içi reformist bir önerme. Rejimin Öcalan’ın bu önermesi karşısında izlediği geleneksel ve güncel inkâr-imha politikası Kürt siyasal hareketinin sistem içi programının kategorik olarak reddedilmesine değil (ki bu nedenle bir çözüm süreci yaşanabildi ve yenileri konuşulabilmekte) Kürt halkının ulusal ve demokratik haklarının reddine ve/veya sınırlandırılmasına dayanmakta. Nitekim Kürt siyaseti ideolojik-politik olarak hiçbir noktada burjuva-kapitalist dünyanın dışında emperyalizmden ve kapitalizmden kopuşçu bir programa ve pratiğe sahip değil. Bölgede ve ülkede izlenen siyasal çizgi, kurulan ittifaklar ve işbirlikleri de bu gerçeği göstermekte.

Denebilir ki DEM ve/veya Kürt siyasal hareketi kendini sınıf mücadelesi üzerinden tarif etmiyor ki sol/sosyalist bir program ve emek eksenli bir mücadele çerçevesinde eleştirilsin. Doğrudur ama DEM’i ve yerel seçimlerde adaylarını antiemperyalist ve antikapitalist bir konuma yerleştiren, işçi sınıfının ve emekçilerin sesi ve temsilcisi olarak takdim eden yaklaşımlar söz konusu. DEM’in de bu tarife bir itirazı olduğu söylenemez. Dolayısıyla, biz DEM’in böyle olmadığını düşünüyoruz. Kuşkusuz tek tek partinin temsilcilerini ya da adaylarının niteliğini değil partinin program ve pratiğini referans alıyoruz. Bu konu ve başlıklarda Kürt siyaseti ile derin farklılıklarımız olduğunun farkındayız. O yüzden İDP olarak Kürt siyasal hareketinin programına (Üçüncü Yol çizgisi dahil) hiçbir politik destek ve sempati sunmadığımızı, desteğimizin siyasal demokrasi ve ulusal haklar temelinde sadece Kürt halkının kendi kaderini belirleme hakkına yönelik olduğunu ifade ediyoruz.

Bu noktada Lenin’in ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini sahipleniyoruz ama Troçki’nin emperyalizm çağında ulusal sorun gibi demokratik devrime ait sorunların ancak bir sosyalist devrimle nihai çözüme kavuşabileceği anlayışını benimsiyoruz. Kuşkusuz bu, bugünün çözüm bekleyen sorunlarını sosyalizme havale etmek anlamına gelmiyor. Asgari-azami program ayrımına inanmıyoruz. O yüzden geçiş programı anlayışı temelinde tüm sorunların çözümüne ertelemeden, bugünden (reformist değil devrimci bir zeminde) başlanması gerektiğine inanıyoruz. Geçmişimiz gelecekte, geleceğimiz bugünde, bugünümüz mücadelede…

Yorumlar kapalıdır.