Boşluk gerçekten var mı?

Yaptığım kişisel gözlemlerde zamanın göreceliği konusunda emin olduğum bazı şeyler var. Mesainin son 1 saati veya gündelik toplantılar bitmezken, hafta sonları sanki 1-2 dakikadan ibaretmiş gibi bitiyor. Bu aslında kendimize ait boş zamana ne kadar ihtiyacımız olduğunu hatırlatan bir olgu. Çünkü boş zamanda sıkılıp belki de yeni ilgi alanlarımızı yaratamadan, kendimizi başka bir koşuşturmada buluyoruz. Tabii boşluklar ve onu dolduran olgular tür tür, ben sizin dikkatinizi başka bir boşluk ve araştırmasına çekeceğim. Belki de bilmediğimizi bilmediğimiz ve şu ana kadarki fizik yasalarımızın ispatı açısından yeni katmanlar açacak bu iki şeye bakalım.

Evrenin bileşenleri

Evrenimizin üç yapıdan oluştuğu var sayılmakta. Bu biraz şaşırtıcı olacak ama bileşenlerden ilki, toplam kütlesinin yaklaşık yüzde 5’ini temsil eden normal maddedir. Bu madde atomlardan oluşur ve yıldızlar, gezegenler, galaksiler gibi gözlemlenebilen tüm astronomik nesneleri içerir, bu sayede görünür evreni anlamlandırabiliriz. İkinci önemli bileşen ise evrenin kütlesinin yüzde 27’sini oluşturan ve ışık yaymayan karanlık maddedir. Üçüncü ve en büyük yüzdeye sahip olan, evrenin enerji yoğunluğunun yüzde 68’ini kapsayan karanlık enerjidir. Yani açıkçası boşluk olarak düşündüğümüz alan, ismini açıklayamadığımız kara iki tür şeyden oluşmakta.

Karanlık madde nedir?

Aslında ortaya çıkışı, görülebilir evreni güçlü teleskoplarla ilk defa incelemeye başladığımız 20. yy başlarına gidiyor. İsveçli Fritz Zwicky yaptığı galaksi gözlemlerinde, normalde galaksilerin çok daha hızlı hareket ettiğini ve bu yüzden galaksilerin uçlarında veya kollarında yer alan cisimlerin bu hız ve zayıf çekimden dolayı dağılması gerektiğini hesapladı. Fakat dağılmıyordu ve tüm iskeleti bir arada tutan bir macun vardı. Bunun öyle bir madde olması lazımdı ki hem elektromanyetik tayflar tarafından tespit edilmeyecek hem de boşluğun kayda değer oranını kütlesiyle doldurup galaksilerin ve evrenin parçalanması engelleyecekti. Karanlık madde varsayımı bu şekilde ortaya çıktı.

Peki, karanlık enerji?

Onun ortaya çıkışı ve hipotetik tahmini, 1998 yılında yapılan astronomik gözlemlerle başladı. Gözlemciler, uzak galaksilere ve süpernovalara yaptıkları incelemeler sırasında, evrenin genişleme hızının geçmişte beklenmedik bir şekilde arttığını keşfettiler. Evrenin genişlemesi yavaşlamıyor veya aynı yerde durmuyordu, çılgınca bir şekilde hızlanıyordu. Bu gözlemden dolayı çekimsel kuvvete karşı gelen ve fizik yasalarıyla açıklanmayan bir evrensel şey üretildi ve yapılan hesaplamalarda evrenimizin yüzde 67’sini oluşturan bu kütle-enerji içeriğine karanlık enerji dendi.

Neden önemli?

Açıkçası kuantum üzeri fiziksel teknolojik gelişmelerde belki 10 yıl sonra bazı sınırlara erişeceğiz. Kuantum boyutta işlem yapabilmeyi ve onu kullanabilmeyi amaçlarken aslında hepimizin yoğunluğunun çok küçük bir kısmının evrende yer kapladığını unutmamamız lazım. Belki de uzay-zamanda var olmamız ve bütünsel bir açıdan onu kavramamız için yeniden planlanmış ve kâr amacı gütmeyen bilim programlarına ihtiyacımız var. İnsanlığı karamsarlıkla dolu gelecekten kurtaracak olan da bunun gibi öngörüler ve koyduğumuz hedefler olacaktır.

Yorumlar kapalıdır.