Temenniden talebe, söylemden eyleme: Emek İttifakı’nın inşası için mücadeleye

Türkiye, tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birini yaşarken, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve emekçi sınıfların alım gücündeki erime her geçen gün tahammül edilemez bir düzeye doğru ilerliyor. Ülkenin çalışan nüfusu ve emeklileri insan onuruna yaraşır bir ücret ve yaşam hakkının kırıntısına dahi erişemezken hem onların hem de sınıf örgütlerinin ana gündem maddesi haliyle temmuz zammı.

Diğer tarafta, patronların, iktidarın ve patron partilerinin ana gündemi ise belli: “Şimşek çakması” ya da bir başka ifadeyle IMF’siz IMF planı vasıtasıyla krizi emekçilere fatura etmek. Kamuda kesinti planları, TÜİK tarafından açıklanan gerçek dışı enflasyon rakamları vesilesiyle kamu çalışanlarına ve emeklilere düşük zamlar, asgari ücrete temmuz ayında zam yapılmaması, tüm temel ihtiyaç ve tüketim maddelerinin ise gerçek enflasyon oranında zamlandırılması… Kârlarına kâr katan patronlara vergi afları çıkartarak ya da onlardan düşük vergiler alarak emekçilerin üzerindeki vergi yükünü artırmak. İşçi sınıfının sendikalaşma gibi en temel haklarına dahi erişmesini hukuki ve fiili olarak engelleme çabaları.

Bu liste tabii ki uzatılabilir. Ama işin özü, Türkiye emekçi sınıfları topyekûn bir saldırı politikasıyla karşı karşıya. Ve bu yalnızca son birkaç ayın konusu değil. Tersine birkaç yıldır derinleşerek süren ekonomi politikalarının bir sonucu. Ve her geçen gün patronların ve partilerinin “normaliyle” işçi sınıfının ve emekçilerin “normali” arasındaki açı genişlemeye devam ediyor.

Tam da bu nedenlerle bizler de birkaç yıldır bu sayfalarda emekçilerin acil talepleri etrafından birleşik mücadele zeminlerinin mümkün kılınması gerekliliği, bir Emek İttifakı’nın inşası doğrultusunda çaba gösterilmesinin zorunluluğu üzerine defalarca yazdık. Yazmaya, bunu mümkün kılabilmek için elimizden gelen azmi göstermeye de devam edeceğiz. Tabii ki benzeri bir ihtiyacı farklı bakış açılarıyla başka birçok mücadele dostumuz da dillendirdi, dillendirmeye de devam edecek.

Ortak deklarasyonu nasıl okumalı?

Sınıf siyasetinin gündemine tam da böylesi bir tablo egemenken geçtiğimiz günlerde ülkenin üç büyük sendikal konfederasyonu bir basın açıklamasıyla ortak deklarasyonunu duyurdu. “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam talep ediyoruz” başlığı ve Türk-iş, Hak-iş ve DİSK’in ortak imzasıyla çıkan açıklama emekçilerin ve emeklilerin acil sorunlarını on madde altında ele almakta. Dileyenler açıklamanın tamamına internet üzerinden kolaylıkla erişebilir. Biz burada daha çok, bu açıklamanın anlamı üzerinde durmaya çalışacağız.

Öncelikle belirtmek gerekir ki böylesi bir konjonktürde üç konfederasyonun ortak bir deklarasyon çıkarmış olabilmesi dahi önemli bir adım. Geçmişte ülke emekçi sınıflarını ilgilendiren birçok konuda bunu yapamamış olmaları da hesaba katıldığında…

Diğer taraftan, ortak deklarasyondan anlamamız gereken belki de en önemli nokta; örgütlü işçi sınıfı içerisindeki huzursuzluk ve tabandan hissedilen basınç. Ekonomik koşullar emekçiler için öylesine kabul edilemez bir hal almış vaziyette ki alanlarda, mücadelelerde ortaklaşamayan sendikalar ortak bir deklarasyonla taleplerini dile getirmek durumunda kaldı. Bu tabii ki tek başına ortak deklarasyonu önemsizleştirmez, izlenmesi gereken yol hakkında biz sınıf devrimcilerine önemli bir ipucu sunar.

Yine ortak deklarasyon metnine baktığımızda üç konfederasyonun örgütlü ve örgütsüz işçi sınıfının ve emeklilerin acil sorunlarını haklı bir şekilde tespit etmekle birlikte bu sorunların emekçiler yararına çözümünde gerek kendi konfederasyonlarına bağlı sendikaların önüne gerekse de bu sendikalarda örgütlü olan işçilerin karşısına bir çözüm önerisi sunmadıklarını görüyoruz. “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam talep ediyoruz” başlığı bugünün Türkiye’sinde bu talebe -eğer bu bir talepse- hangi sloganlarla, nasıl bir mücadele hattıyla ulaşılabileceğinin de tarifini zorunlu kılıyor.

Bu doğrultuda, ortak deklarasyon bir “başlangıçsa” ve üç konfederasyonun niyeti “mücadeleye devamsa” bir sonraki açıklama tam da bu ortak mücadele ihtiyacına cevap vermeye çalışacak bir eylem planı üzerine oturtulmalı.

Ama diyelim ki niyetten bağımsız bir şekilde bu ortak deklarasyon “hükümetten bunları istiyoruz”un ötesine geçemedi; bizlere düşen, politik önermelerimizi ısrarla dillendirmeyi sürdürmek olmalı. Hem tabandan hem dışarıdan, hem sendikalara hem işçi sınıfı mücadelesini kendisine dert edinmiş sosyalistlere…

Temenniden talebe, söylemden eyleme: Emek İttifakı’nın inşası için mücadeleye

Gündelik hayatta olduğu gibi sınıflar mücadelesinde de temenni ile talep arasında hatırı sayılır bir fark mevcut; temenni bir dileği ifade etmek iken talep doğrudan bir iradenin beyanı. Ve bugün Türkiye sınıflar mücadelesinin gerçek ihtiyacı da iktidardan ve patronlardan temennilerde bulunmak değil. Tersine, emekçilerin acil taleplerini belirleyerek, bu taleplere erişebilmek adına en geniş kitleleri mücadele içerisine çekecek, birleşik bir hattı, eylem planını oluşturmak.

Örneğin üç konfederasyonun ortak deklarasyonunda işçi sınıfının sendikal hakları önündeki engellemelerin kaldırılması temenni ediliyor. Ancak patronların çıkarlarıyla taban tabana zıt olan bu temenninin gerçekleşmesi yönünde herhangi bir talep ya da mücadele çizgisi tarif edilmiyor. Halbuki bugün bu üç konfederasyona bağlı bulunan farklı sektörlerden birçok sendikaya üye işçiler gerek sendikalı çalışma gerekse de TİS hakları uğruna aktif mücadele içerisinde. Yine bu üç konfederasyon dışında kalan başka birçok sendikanın ve onlara üye olan işçilerin de sürmekte olan mücadeleleri mevcut. Bu verinin kendisi dahi ortak deklarasyonun altına imzasını atan konfederasyonların ortak bir mücadele de sergileme niyetleri varsa, bunun yaratılmasına önemli bir zemin sunuyor.

Lezita, Kristal Yağ, Perfetti, Mersen, Klas Soğutma, ABP ve daha birçok fabrikada işçiler sendikalı çalışma ya da TİS hakları için mücadele ediyor. Sendikal hakların önündeki engellemelerin sona ermesi için, “Patronların sendikal çoğunluğa itiraz hakları iptal edilsin”, “Grev yasaklarını tanımayacağız” gibi talepler etrafında üç konfederasyonun, diğer sendikaların ve sosyalistlerin ortak dayanışma komiteleri oluşturarak bu mücadelelerin birleştirilmesini sağlamak imkân dışında mı?

Tabii ki değil. Ve bu mücadelelerin kazanımla sonuçlanması, sadece adı geçen fabrikalarla sınırlı kalmayıp farklı sektörlerden başka fabrikalardaki örgütsüz işçileri de mücadelenin içerisine çekmesi ve daha da önemlisi, işçi sınıfının birlik olduğunda taleplerine erişebilme olasılığının katlanarak büyüdüğünü görmesi adına hayati önemde.

Bu örnek başka birçok başlık için de geliştirilebilir haliyle. Biz sınıf devrimcilerine düşen de mevcut ekonomik kriz ortamında ve iktidar ile patronların saldırı politikaları karşısında yılmadan, usanmadan böylesi bir çizginin propagandasını yapmaya devam etmek. Üç konfederasyonun bu ve benzeri ortak mücadele hattı oluşturma çabası olacaksa tüm gücümüzle ve politik taleplerimizle buna katkı sunmak. Eğer ki konfederasyonların böyle bir niyeti yok ise de önderliklerin niyetinden bağımsız bir şekilde tabandaki sınıf kardeşlerimizle aslında bunun zorunluluğunu tartışmak, onların kendi önderlikleri karşısında birleşik mücadelenin oluşturulması için basınç uygulamalarına destek olmak.

İşçi Demokrasisi Partisi olarak, ekonomik krizden emekçiler yararına bir çıkışın yaratılması adına bir Emek İttifakı’nın inşa edilmesi gerekliliğini uzunca bir süredir bu sayfalarda yazıyoruz. Tam da bu nedenlerle yukarıda örneklemeye çalıştığımız birleşik mücadele zeminlerinin oluşturulabilmesinin daha genel anlamda bir Emek İttifakı’nın inşasını mümkün kılabilecek yolun taşlarını döşemeye de hizmet edeceği kanaatindeyiz.

Ve böylesi bir Emek İttifakı’nın kurulabilmesinin de sendikaların, sınıf örgütlerinin ve sosyalistlerin ana sorumluluklarından biri olduğunu düşünüyoruz. Çünkü, çok basit bir şekilde ifade edeceksek, Türkiye işçi sınıfının çıkarları bunu dayatıyor. Ve derdimiz kendi dükkânımızın değil de gerçekten sınıfın çıkarları ise, ekonomik krizden emekçiler yararına bir çıkış arayışı ise bu ittifakın taleplerini ve araçlarını birlikte tartışmayı zorunlu kılıyor. Eğer sendikalar böyle bir çağrıya öncülük etme inisiyatifini alacaksa, bu çağrıya taleplerimiz ve mücadelemizle katkı sunmak asli görevlerimizden biri olur. Ancak eğer ki böyle bir inisiyatif alınmadığı takdirde, mücadele dostlarımızla böylesi bir ittifakın mümkün kılınması adına tartışmayı sürdürmek bizler için bir zorunluluk, emekçiler için bir ihtiyaç!

Yorumlar kapalıdır.