Çiftçi eylemleri ve çift bozan vergisi
Son günlerde ülke çapında çiftçilerin gerçekleştirdiği bir dizi eyleme rastladık. Bu eylemlerde çiftçilerin ürünlerinin büyük şirketler tarafından maliyetlerin bile altında fiyatlarla alınması öne çıkan sorunlardan birisi. Öte yandan tarım politikalarını ilgilendiren yeni bir düzenleme de yürürlüğe girdi. Bu düzenleme ile “mülkiyeti gerçek ve tüzel kişilere ait olan ve üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerinin, Bakanlıkça tarımsal amaçlı sezonluk olarak kiraya verilmesi” hedefleniyor.
Tarımda üretim, çoğu sektörde olduğu gibi belli bir plan dahilinde ihtiyaca göre değil kârlılığa göre belirleniyor. Bu kârlılık güdüsü küçük üretici için de geçerli. Ancak tarımda esas belirleyici olan, büyük tekellerin, şirketlerin hangi alanlarda üretime öncelik verdiği. Üreticinin ürünlerini pazarda satması da yine tekellerin belirlediği kriterlere göre mümkün oluyor. Sözgelimi büyük bir şirket önceki yıllardan aldığı belli bir miktar salçalık domatesi stoklarında bekletiyor, çiftçinin elindeki domates çürümeye yüz tutunca düşük meblağlar ile bu ürünü satın alıyor. Böylece çiftçi zaten mazot, ilaçlama ve benzeri giderlerin artışı altında ezilirken bir de tekellerin işgüzarlığı ile karşılaşıyor. Buradaki temel sorun, küçük ölçekli üreticinin elindeki ürünlerin hangi fiyatla alınacağının da büyük şirketler tarafından belirleniyor olması. Bunun yanında hükümetin tarımda sübvansiyon yönünde ciddi bir politikasının olmaması küçük üreticinin zararını artırıyor.
Küçük üreticiler tarımdaki tekellerin işgüzarlığına karşı isyan ederken yeni çıkarılan bir düzenleme ile kullanılmayan tarımsal arazilerin bakanlık tarafından kiraya verilmesi mümkün hale geldi. Bu düzenleme Osmanlı’daki tarım sisteminde de belli bir dönem uygulanan çift bozan vergisini anımsatıyor. Buna göre köylü kiraladığı toprağı üst üste üç yıl işlemezse bunun cezai yaptırımı oluyordu. Bugün karşılaşılan tablo da buna benzetilebilir. Toprağını işlemiyorsan hükümet oraya geçici olarak el koyup başkasına kiralayabilir.
Tasarruf önlemleri ile emekçilerin sırtına kambur üstüne kambur bindiren hükümet; bu düzenlemeler ile yeni kâr alanları bulmaya çalışıyor. Elbette amaç köylülerin, küçük üreticilerin, emekçilerin refahını artırmak değil; büyük şirketlerin affedilen, silinen borçlarını emekçilerin sırtına yüklemek! Aksi halde hükümetin yapması gereken düzenleme, işgüzar şirketlerin tarım ürünlerini yok pahasına almasını engellemek olurdu. Ancak şirketlerin kârlılığına dokunulmuyor. Bunun yerine çiftçilerin ürünlerini yok pahasına sattıkları bir üretim zincirinin sürdürülmesi bekleniyor.
Bu tabloda isyan eden çiftçiler haklı. Tarımda merkezi ve planlı bir üretim, fiyat kontrolü ve sübvansiyonlar olmaksızın küçük üreticilerin sorunları kolay kolay çözülmeyecek. Bunun yanında ekonomik kriz karşısında birleşik bir mücadele programını savunan ve emekten yana olan bizler için sorunların çözüm adresi belli: büyük tekellerin kamulaştırılması ve krizin yükünün sermayedarların omzuna yüklenmesi.
Yorumlar kapalıdır.